Son yaklaştıkça insanın duyguları daha çelişkili oluyor. Hayatı gitgide daha coşkuyla sevip ona gitgide daha lanetle boş vermek gibi...
Eksik olmasınlar, Gazeteciler Cemiyetinin lütfettiği, meslekte belirli süreyi doldurmuş kişilere verilen Burhan Felek ödülüm var. Nankörlük etmek istemem ama, bana pek anlamlı gelmiyor. Uzun yaşamak marifet midir? Benden çok daha iyi gazeteci olan, ama erken ölüp giden Örsan Öymen gibi meslektaşlar o ödülü alamadı.
Adını veren rahmetli Felek ustaya ilişkin duygularım da çelişkili. Üslubunun tadı vardı; ama rüzgâra göre yazardı. Darbenin saltanat döneminde kendinden yaşça küçük Evren'in önünde iki büklüm olup elini öpmesinin utancını hâlâ atamam belleğimden.
Milliyet'te birlikte yazıyorduk. Bir gün koridorda öfkeyle önümü kesti:
"Bir dedikodu var. Haldun Dormen'in tiyatrosunda senin İkinci Baskı diye bir piyesin oynanıyormuş. Orada hicvedilen yanardöner yazar ben miyim?"
"Siz değilsiniz" diye yarım yalan söyledim. (Gazetenin bir başka yorumcusu olan Ulunay'dan da esinlenmiştim). Bir hafta sonra Felek tekrar yanıma geldi. Bu sefer gülüyordu:
"Gittim gördüm oyunu. O herif bal gibi benim. Ama öyle tatlı oynanıyor ki, sevdim tipi. Yanardönerlik bile sempatik olmuş!"
Öfkesi burnunda Gazeteciler Cemiyeti Başkanının kızgınlığını keyfe döndüren oyuncu Erol Günaydın'dı.
***
Haldun Dormen en eski, en sevdiğim, en de içerlediğim dostlarımdandır. Okul arkadaşımdı. Ailece de tanışırdık. Çiftehavuzlar kıyısındaki evlerinin önünde -o günlerin tertemiz denizinde- birlikte yüzerken sudan çıkan cin gibi yüzü hoş bir anıdır.
Erol Günaydın'ın sahneye adımını Papaz Kaçtı oyunuyla attığı yazılıyor. O komedi Haldun'un yurt dışı eğitiminden döner dönmez başlattığı sahnelemeler dizisinin ilk oyunudur. Muhsin Ertuğrul'un tavsiyesiyle, rahmetli ablam Leyla'nın işbirliğiyle çevirisini ben yapmıştım.
Müthiş bir kuruculuk ve yöneticilik enerjisiyle uzun yıllar boyunca tiyatromuza katkılar sağlayan, birçok oyunumda da Erol'la yollarımızı tatlı tatlı kesiştiren Haldun'un sonradan yaptığı yanlışlar tiyatrosunu kapatmasıyla sonuçlandı. Bir röportaj sorusunu yanıtlarken tutumunu iki cümleyle eleştirdim.
Küstü. Ters tepkiler verdi.
***
Tiyatronun simgesi gülen ve ağlayan iki maskedir. Ustalarının gönlünde bal ve zehir kavanozları yan yana durur. Erol'un yüzünden tebessüm eksik olmazdı ama onun da kalbinde kırıklar vardı. Çok haksızlıklara uğramış, çok darbeler almıştı çevreden.
Arkasından akıtılan övgüleri şükranla karşılarken bir de dileği gündeme getireyim. Umarım sevimli anısı onun sanat alanındaki anlamsız gerginlikleri yumuşatır.
Yapraklar dökülüyor. Kalan dostlar kışı daha da öne almamalı.
Ben ilk fırsatta Haldun'u yanaklarından öpeceğim.
(Bunu okursa, "Bana acı, uzaktan öp!" diye güleceğine eminim.)