Demiştim ya, zaman zaman bela aradığım olur. Bugün yine öyle bir günümdeyim.
Dünyaya baktıkça ve düşündükçe, söylenmesi netameli şeyler gelmekte dilimin ucuna. Yaşımın imtiyazlarından yararlanarak, yani dünyadan bir şey beklememek ve insanları kızdırmaktan çekinmemek kozlarımı kullanarak, gördüğüm bir berbat gerçeği dikkatinize sunuvereceğim pattadak:
Demokrasinin en iyi yönetim biçimi olduğu tezi tartışmasız değil.
Gerçi Churchill'in ünlü sözü var:
"Demokrasi kötü bir sistem. Ama öteki seçenekler daha da kötü."
İşte o görüşteki isabet tartışmalı duruma gelmekte. Çünkü daha kötü olmadığı iddia edilebilecek bir seçenek çıktı ortaya:
Çin.
***
Oradaki düzen tek parti rejimi. Egemen kurumun adı Çin Komünist Partisi. Oysa bugünkü uygulamada düzenin Marx tarafından önerilen komünizm ile benzerliği yok. Daha çok devlet kapitalizmi.
Ancak, şaşırtıcı derecede olumlu sonuçlar almakta. Baş döndürücü hızla kalkınan ekonomi dünya ikincisi oldu. Çok geçmeden birinciliğe de ulaşması bekleniyor.
Stalinist yöntemler kullanmıyor parti. Egemenliğinin sarsılmaması için gerekli önlemleri sürdürmekteyse de, ülkede yoğunlaşan faşist terör yok. Göreceli olarak disiplin gevşemeleri yaygınlaşıyor.
En önemlisi, ölçülebilir belirtilere bakılırsa çoğunluk durumdan hoşnut.
***
Şimdi gözünüzü
"süper güç" Amerika'ya çevirin.
Oranın kamuoyunda
"İtibar ve nüfuz kaybettik ama hâlâ dünya lideriyiz" görüşü sarsıldı. Dünya liderliğinin dünyanın sorunlarına çözüm getirmekle sürdürülebileceğini, bunun ise yapılamadığını vurgulayan yorumcular çoğalıyor. Onlardan birkaçı bu hafta aynı somut örneği verdiler:
Amerika'da yaşayan insanlar dünya nüfusunun yüzde beşi; oysa her yıl harcanan benzin toplamının yüzde yirmi beşini yakıyor, çevre kirlenme ve ısınmasını müthiş artırıyorlar. Ülkelerinde benzin çok ucuz olduğu için koca koca,
"yakıt oburu" arabalar kullanmakta ısrar etmeleri yol açıyor buna.
Çözüm basit: orada satılan benzinin litresine çeyrek dolar kadar zam yapmak (ki o zaman da Amerika'da benzin Avrupa'da ve Türkiye'dekinden çok daha ucuz olacak).
Gelgelelim hiçbir Amerikan politikacısı değil bunu yapmayı, ağzına almayı dahi aklından geçiremiyor. Çünkü öyle bir öneriden söz etmek politika kariyerinin sonu olur.
Bunu göze alamayanları suçlamanın yararı yok. Sorun demokrasi denen düzenin doğal sonucu.
***
İkilem bizde Aysun tartışması biçiminde geliyor gündeme. Cici manken kızımızın oyu ile dağda gezinen çobanınki bir tutulmalı mı, tutulmamalı mı?
Bir üçüncü olasılıkla karşılaşabileceğimizi düşünmüyoruz. Ya günün birinde yine birileri ekranlarda kükreyip
"İkisinin de oyu gerekmez, biz ülkeyi oysuz daha iyi yönetiriz" derlerse?
"Vaaay, demokrasi düşmanı mısınız!" diye ateş püskürmek yeterli yanıt oluşturmayabilir. Çin'i örnek gösterir, hatta vaktiyle Atatürk'ün Türkiye'yi oysuz yönetmiş olduğundan söz edebilirler.
Doğru ve etkili yanıt şudur:
Her ülkenin kendi özelliklerine ve dönemine uygun biçimde yönetilmesi gerekir. Bizimki artık çobanların da çıkarlarını akıllıca fark edebildikleri gelişmişlik düzeyinde. Şeriat ya da darbe cenderelerine ihtiyacı yok.
Bu iddianın geçerli olması da sistemin somut çözümler üretebilmesine bağlı. Onun için, referandum öncesi çekişmelere kulak verirken dikkat kesilip şuna bakalım derim:
Laf yetiştirme çabalarının ötesinde, kim hangi derde ne deva önermekte?