Savaş siyasetin devamıdır, demiş Clausewitz. Aynı mantıkla 'müzakere de savaşın devamıdır' denilebilir. İnsanlık tarihi boyunca güç kullanımının yetmediği durumlarda şiddet, şiddetin çözemediği durumlarda müzakere devreye girmiştir. Bu nedenle şiddetin çözüm olmadığı Suriye'de Cenevre'nin çözüm üretebileceği beklentisine girmek şaşırtıcı değildir. Fakat bu akıl yürütme her müzakere masasının çözüm için kurulduğu varsayımına dayanmaktadır. Hâlbuki müzakereler gerçekten barış için yapılabileceği gibi, bazen savaşı uzatmak için bazen de uzayan savaşın dönüşmesini beklemek için yapılır. Yani müzakere bir amaç olmaktan çıkıp, bir araç haline dönüşebilir. Cenevre bu araçsallığı nedeniyle çözümün değil, şiddetin adresi olmaya devam edecektir.
Suriye gibi yıpratma savaşları tarafların samimi bir müzakereye yaklaşması için pek teşvik edici sayılmaz. Taraflar her gün yıpranıyor olmasına rağmen, ani ve lehte bir dönüşüm beklentisine kapılmaktan kendilerini alamazlar. Müzakere masasına daha avantajlı gelebilecekleri bir durumun hesabını tutarlar.
Ayrıca muhtemel bir dönüşümün yönünü kestiremediklerinden, taraflar Cenevre serilerini aslında vakit kazanmak için kullanmaktadırlar. Şu haliyle kilitlenmiş olan Suriye'de dengeyi bozabilecek tek aktör ABD'dir. Ve eğer ABD'nin ne planladığı bilinmiyorsa, kaosun nerede son bulacağı da bilinemez. Cenevre bir tür tiyatroya dönüşür. Diplomatik müzakereye girişmiş görüntüsü vermelerine rağmen, taraflar savaşın devamını barışa tercih ederler. Bugün İran, Rusya ve Hizbullah gibi aktörlerin asıl durdukları taraf tam da burasıdır. Hiçbir çözümün kendi lehlerine uzun vadede sürdürülebilir olmadığını bildiklerinden, müzakerelere devam ediyormuş gibi yaparak aslında savaşı devam ettiriyorlar. Aynı şekilde Amerika da çözümsüzlük siyasetini tercih etmektedir.
Suriye'ye bir çözüm aramaktansa, geleneksel müttefiklerini aldatarak savaşa yeni taraflar dâhil etmenin peşindedir. Amerikan tarafının bu sorumsuz tutumu devam ettikçe Cenevre'den çözüm beklemek hayaldir.