Kaddafi kaybetti. Her ne kadar bu satırlar yazılırken Trablus'ta hala çatışmalar sürüyor olsa da, başkentin %80'i muhaliflerin kontrolüne geçmiş durumda. Ortak kanaat Kaddafi'nin yakalanmasının ve Libya'da çatışmaların tam anlamıyla sona ermesinin biraz zaman alacağı yönünde; ancak bu, savaşın sonucunu değiştirmeyecektir. Rengarenk tshirtleri, kamuflaj pantolonları, altlarında makosen ayakkabıları, ellerinde Kalaşnikofları ile farklı kabilelerden gelen muhalif milisler şimdiden sokaklarda zaferlerini kutluyorlar. NATO zaferdeki payının farkında olarak, "Libya tam olarak istikrara kavuşana kadar operasyonların devam edeceğini" açıklıyor. Büyük ölçüde Kaddafi döneminde bürokraside yer almış isimlerden oluşan Ulusal Geçiş Konseyi ise hiç şüphesiz bu zaferin siyasi yüzünü temsil ediyor. Kısacası Libya'da mağlup tek olmasına karşın, galibiyeti elde edenler çok parçalı bir yapı sergiliyor.
Libya'yı ne bekliyor?
Kazanan ittifakın parçalı yapısı ve tek bir nedene indirgenemeyecek hedefi, Libya'da sadece halkın ve demokrasi talebinin mücadeleyi kazandığını söylemeyi imkansızlaştırıyor. Bu gerçek, Libya'yı bundan sonraki süreçte bekleyen zorlukların ilk habercisi. Bugüne kadar haklı olarak Kaddafi'nin gitmesini önceleyen bu ittifakın üyeleri, böyle bir ortak paydanın ortadan kalkması ile birlikte zaferden alacakları payın peşine düşeceklerdir. Siyasi, sosyal, ekonomik ve fiziki anlamda yıkılmış Libya'yı ayağa kaldırma süreci, sadece NATO operasyonuna ön ayak olan Fransa, İngiltere, İtalya ve ABD için değil aynı zamanda ülkenin hakimi olmaya aday güç grupları için de pek çok rekabet alanı yaratıyor. Bombardıman altında tahrip olan boru hatları, rafineler, yollar, limanlar, şehirlerin alt yapısı, binalar ve tesisler, her biri Libya'da ayrı bir ihale ve çekişme konusu olacaktır. Bu mücadelenin içinde, Libya'nın, isyanın çıkış noktasını teşkil eden adil seçimleri yapması, demokrasiyi oturtması, ekonomiyi düzeltip, gelir dağılımındaki eşitsizlikleri gidermesi ve bu arada bir arada kalmayı başarabilmesi gerekiyor. Ancak yeni Libya'nın tek sıkıntısı galibiyetin dış bir müdahale ile gelmesi de değil. Libya'nın aşması gereken kendi sorunları, geleceğe dair cevaplaması gereken kendi soruları var. Ulusal Geçiş Konseyi'nin başındaki Mustafa Abdülcelil, Kaddafi yakalandıktan ve rejim resmen çöktükten 8 ay sonra iktidarı bırakmayı, bu süreç içinde yeni bir anayasanın yazılmasını ve seçimlerin yapılmasını vaadediyor. Bu kısa süre içinde Libya halkı Abdülcelil'in sağduyulu konuşmasını dinleyip, Kaddafi döneminin getirdiği bütün intikam duygularını bir yana bıraksa bile muhalefet bir bütün olarak kalabilecek mi? Bu hala bir soru işareti. Çünkü Kaddafi'ye karşı omuz omuza mücadele edenler, farklı hatta rakip ideolojik temellerden geliyorlar. Kaddafi'nin devrilmesinin ardından, bu farklı grupların yeni Libya'ya ilişkin vizyonlarını, sadece parti programlarında, seçim meydanlarında halkın takdirine sunmakla yetineceklerini sanmak gerçekçi olabilir mi? İş o aşamaya gelmeden, daha anayasanın oluşması sürecinde çatlaklar zaten kendini gösterecektir ve o çatlaklardan faydalanmak isteyen Batılı ülkelerin rekabeti de işin içine girecektir. Bu güç mücadelesine, Libya'nın kabile sisteminin getirdiği geleneksel parçalı yapının kendi iç çekişmelerini de eklemek gerekir. Ayrıca bugüne kadar Libya'nın zenginliklerini paylaşan Kaddafi ve çevresinin iktidardan uzaklaşması ile ortaya yeni sahiplerini bekleyen bir sermaye de çıkacaktır ki; bu paylaşım savaşı, kaçınılmaz olarak kendi zenginlerini ve öfkeli fakirlerini yaratacaktır. Bu karmaşa içinde Libya'da güvenliğin nasıl sağlanacağı sorusu ise, sıralanan muhtemel çatışma alanlarının en önemlisi olma özelliğini koruyor. Yeşeren umutların yeni bir iç savaşla solmaması için öncelikle çözümlenmesi gereken sorun da bu. Aksi takdirde, Kaddafi'yi devirmek için bütün kesimlerin kontrolsüzce silahland( ırıl)dığı bir ortamda anlaşmazlıkların, çatışmalara dönüşmesi an meselesidir. Peki ama Libya için hiç mi umut yok? Tam tersine Libya halkı belki de son kırk iki yıldır hiç sahip olmadığı bir umutla yola çıkarak, bir diktatörden kurtuldu. Mücadelenin zaferle sonuçlanmasında dış müdahelenin yadsınamaz bir katkısı olduysa da, demokratik bir ülkede yaşama umudunu yaratan ve bu hayali gerçek kılan asıl güç, hiç kuşkusuz, Libya halkıdır. Libya halkını, bundan sonraki süreçte bütün anlaşmazlıkların üstesinden gelme hedefinde birleştirecek şey ise, özgürlüklerini bir kez daha her hangi bir diktatöre, bir gruba veya bir dış güce kurban etmeme tutkusu olacaktır.
Türkiye'nin Libya sınavı
İşte Libya'nın bu noktada umutla baktığı örneklerden biri kendi yerel demokrasi tecrübesini yaratan, dünya ile entegre olurken bağımsız kalmayı başaran Türkiye'dir. Türkiye başından beri Libya halkının reform taleplerini anlayan ülkelerden biri olmuştur. Kaddafi ile yürütülen görüşmeler bu sürecin kansız ve yumuşak bir geçişle gerçekleştirilmesi çabasında aranmalıdır. NATO operasyonunda takındığı tavır, operasyonun sınırlarının belirlenmesi yönündeki ısrarı, Libya'daki isyanın karşısında olmasından değil, halkın kıyımını ve sonrasında doğabilecek bir sömürüyü engelleme çabasından kaynaklanmıştır. Her ne kadar bu tutum, muhaliflerle arasında kısa süreli bir ayrışmaya yol açmış olsa da, Türkiye sonunda derdinin ne olduğunu taraflara anlatabilmeyi başarmıştır. Bu nedenle Konseyin Başkanı Abdülcelil tarafından, yeni yönetimin desteğine en çok önem verdiği ülke olarak anılan Türkiye, Libya için hala tecrübesinden yararlanılacak en yakın örnek olarak durmaktadır. Türkiye'yi diğer ülkelerden ayıran özellik, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun defalarca dile getirdiği "Libya halkı kendi kaderine karar versin, neye ihtiyacı olduğunu kendi belirlesin, biz yardım edelim" söyleminde gizlidir. Türkiye'yi Libya'ya yakınlaştıracak şey bu samimiyetidir ve bu süreç her iki ülke için de bir samimiyet sınavı olacaktır.
SELİN BÖLME / SETA Araştırmacı