Eski Fransa'nın yerinde yeller esiyor. Geçenlerde Münih'ten kalkan uçağa bindiğim gibi Paris'e gittim. Çeyrek yüzyıldan fazla bir zamandır bu ülkeyle haşır neşirim. Anglosakson okullarda okumama, İngiliz edebiyatıyla yetişmeme rağmen bütün zihinsel birikimimin temelinde Fransız kültürü ve edebiyatı vardır. Yıllar önce çok genç bir insan olarak erken bir saatte sabah sislerini yararak ve soğuktan ürpererek Paris'e nasıl girdiğimi çok yazıp anlatmışımdır, hâlâ da çok canlı bir hatıra olarak yaşar bende. Neredeyse çılgınca bir haz içindeydim ve heyecandan titriyordum. Sonraları sadece Paris'le yetinmedim. Defalarca yazları bu ülkenin farklı kentlerine, onların meşhur tabiriyle 'derin Fransa'ya yolculuklar yaptım. Çok uzun bir dönem boyunca yaşlılığımda gidip Paris'e yerleşmenin hayalini kurdum. Bütün ömrünü kafelerde geçirmiş birisi olarak benim için Paris'teki o mekânlar adeta mukaddestir. Belki de son 25 yılda ilk kez Paris'e iki gidişimin arası bir yıldan fazla zaman aldı. Bu 'gecikmede' eski arkadaşlarımın orada bulunmaması en büyük amildir sanıyordum. Hâlâ da öyle düşünüyorum. Fakat bu defa orada geçirdiğim yaklaşık bir hafta başka bazı şeylerin de bu uzak duruşta rol oynadığını bana duyumsattı. Otelin arkasında, zamanında Hamid Akın'a notalar aldığım Rue de Rome'daki yaylı çalgı yapımcıları, St. Germain'de sayıları git gide azalsa da enfes kitap yayıncıları, Atget'nin fotoğraflarında yaşayan ama hâlâ ayakta duran eski zaman sokakları, yaz günü bile her köşesinden fışkıran klasik müzik konserleri, lokantaları ve barlarıyla Paris belki hâlâ o Paris'ti ama gene de değişen bir şeyler vardı.
19. YÜZYILIN BAŞKENTİ
Paris'in kelimenin gerçek anlamıyla bir büyük kent olduğunda kuşku yok. Ben ona esas olarak müze kent diyorum. 19. yüzyılda tasarlandı, inşa edildi ve o gün bugündür Paris çok büyük ölçüde değişmesine rağmen aynı kaldı; değişerek aynı kaldı veya aynı kalarak değişti. Kentin birçok yerindeki binalar aynıdır, ne bir çivi çakılabilir ne de bir çivi sökülebilir. Öte yandan Paris, tüm o çeşitliliği, karmaşası, kozmopolitizmiyle tam bir kenttir. Ne ararsanız onu dilediğiniz ayrıntıda bulabilirsiniz. Ne var ki, bu Paris 19. yüzyılın Parisi'dir. O kentin adı geçtiği zaman akıllarımıza gelen tüm o müzik, o hayaller, o resimler taş üstüne taş konarak inşa edildi. Kartpostallar, yazılar, filmler bize o kent imgesini taşıdı. Doğal; çünkü Napolyon savaşlarından başlayarak Fransa Walter Benjamin'in tabiriyle 19. yüzyılın başkenti oldu. Dünyanın her yerinden insan, oraya sanat, bilim, kültür öğrenmek için gitti. Belirgin bir şablon olan Paris imgesini kucaklayıp ülkelerine geri getirdi. Paris'in sokaklarında başında bere, ağzında pipo olan ressamlar resim yapar, köşe başlarında ağızlarında uzun çubuklarla sigara içen jartiyerli kadınlar vardır, gençler sokak köşelerinde öpüşür. Paris de bu imgeleri parlattıkça parlatır. Gün geldi, köprülerin altından sular akmaya başladı ve eski çamlar ansızın bardak oldu. Dünya çok değişti. Küreselleşme, elektronik devrimi, yeni medyalar, kapitalizmin yeni biçimleri Batı'yı boydan boya sarstı. Buna ayak uyduranlar oldu, uyduramayanlar oldu. Amerika bu yeni dönemin belirleyicisi haline geldi. Amerikan tarzı kapitalizm, bilimdeki öncülüğü, müşteri temelli piyasa ekonomisi büyük kitleleri etkiledi. Birçok alanda büyük başarılarını sürdürmesine karşın Fransa öyle anlaşılıyor ki, son dönemde bu başarıyı yakalayamadı. Böyle bir dönem Fransızları kendi geçmişlerine gömdü. Onların büsbütün başka hiçbir şeye aldırmadan kendi klasikleriyle içli dışlı olmasına yol açtı. Teknolojiden koptular. Paris'te internet, üniversi-telerinde bilgisayar ağı bulmak hiç de o kadar kolay değil. Hava 40 derece sıcak, nem bilmem kaç derece, metrolar bir hamam ama hiçbir yerde klima yok. Hiçbir yerde. Türk Mevsimi'nin basın toplantısı bir skandaldı. İnsanlar sıcaktan ölmek üzereydi. Bütün bunları görmek, bilmek onları daha sert, daha hırçın, daha tartışmacı, daha huzursuz yaptı. Bunda sürdürdükleri sosyal devlet anlayışının da belli bir payı var. Müthiş bir kültürdür Fransız kültürü. Fransa da müthiş bir ülkedir. Bugünü ve şartlarını kabul ettiğinde, daha yumuşak olmayı öğrendiğinde Fransızlık da bu kadar etkileyici olacaktır. Ama şimdilik ona yeterince alışkın olmayanlar için taşınması çok ağır bir yük. Sanırım son iki yolculuğumun arasının bir yıldan fazla uzamasının asıl nedeni bu. Gene de ben bundan sonra yapacağım ilk yolculuğun hayalini kurmaya şimdiden başladım.