Holding bankacılığı, Türk bankacılık sistemine hep zarar verdi. Yapısal dönüşüm yerine bilançoların makyajlanmasına yol açtı. Bugüne kadar holding bankacılığının ağır faturasını banka sahipleri ve bürokratlar değil, yatırımcı ödedi. Hala ödemeye devam ediyor.
İşte Türkiye'nin dördüncü büyük bankası Yapı Kredi Bankası'nın 9 aylık bilançosundaki 2.5 katrilyon liralık zararı, sayısı 100 bini geçen yatırımcı ödeyecek. Üstelik hisselerin yüzde 20'si yabancı fonların elinde.
Birleşme fiyatı önemli
İşte bu zararı üstlenecek olan yatırımcı, zarar faturasını iyi hesap edebilmek için bir an önce iki önemli noktanın netleşmesini bekliyor.
İlki, YKB'de çağrı fiyatı ne olacak? İkincisi, YKB; Koç-Unicredit birleşmesinin fiyatı ne olacak? Koç Finansal Hizmetler ile SPK, birbirinden ayrı bu iki konuyu hala görüşmeye devam ediyor.
Bizim YKB birleşmesinden anladığımız şu; bankanın zararı özsermayeye yansıtılacak, YKB ile KFH birleşmesi, özsermaye üzerinden yapılacak.
Pes doğrusu.
Ama iddia o ki; Yapı Kredi Bankası'nın yüzde 57 oranındaki hissesini Çukurova Grubu'ndan almaya talip olan KoçUnicredit, bilançoları incelemeye başladığı andan itibaren bankanın aktif ve pasif yapısının iyi olmadığını gördü. Ve BDDK'nin atadığı yönetime açıklama yapmaması için Çukurova Grubu ile birlikte baskı yaptı.
Niye?
Şeffaflık önemli değil mi? Ticari sır kavramının arkasına sığınarak kamu ile özel sektör arasında yapılan bir anlaşmanın detaylarını kamuoyuna açıklamamak hangi etik kurala uygun? Kim, kimin hatasını örtmeye çalışıyor?
Bize göre bu noktada Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) eski başkanı Engin Akçakoca ile başkan Tevfik Bilgin'in açık açık konuşması şart. Akçakoca, çok zor bir dönemde BDDK'nın başına geçti, adeta iğneli fıçıya oturdu. Döneminde 22 banka TMSF'ye alınmıştı.
Hazine'den sorumlu bakan Kemal Derviş ile Akçakoca yönetimdeki BDDK, o dönemde yapısal çözüm olarak "sermaye yeterlilik rasyosu" diye tutturdu. Ve bankaların kredilere ayırdıkları karşılıklar, iştirakleri ve gayrimenkullerini değerlemeleri, bilançoların da tersyüz olmasını sağladı.
Örneğin, 2002 yılı sonunda BDDK, Çelen Değerlendirme Şirketine YKB'nin gayrimenkullerini değerlendirme işini verdi.
Ne oldu?
Uçuk ve ayağı yere basmayan değerlemeler üzerine bilanço inşa edildi.
Mesela, Atik Ali Paşa Yalısı'na biçilen değer, ya da Bolu'da kurulacak yeni Kayak Merkezi için önerilen rakamlar.
Ortada yapılmamış bir proje, bu projelere değer biçen değerleme şirketi vardı. BDDK baktı ki, iş sağlıklı değil, yapılan değerlemelerin tümünü sonra iptal etti. Ama yapılan hatalı değerlemelerin zararı, gördüğünüz gibi YKB'nin satış bilançosuna yansıtıldı.
Sınav sırası SPK'da
Sonuçta hatayı sadece patronlar değil, bürokratlar da yapıyor.
Artık SPK'nın mevzuatla ilgili olarak işin sorumluları kim, araştırması gerekiyor. YKB'yi incelerken halka açık diğer bankaların durumunu da kamuoyuyla ve yatırımcıyla paylaşmalı.
Diyeceksiniz ki; "Bu araştırma BDDK ile SPK arasında çatışmaya yol açmaz mı?
Açsın, açsın ki, geçmişe dönük, "Banka bilançolarının Susurluk'u" açığa çıksın.