Küresel krizi şayet "ulus devlet" ekseninden keserseniz, göreceğiniz, iflasın eşiğindekiler ile tuzu kuru ülkeler olur. Ancak kriz evreninde finans tiranları üzerinden kesit aldığınızda, mikroskopta farklı bir "lam" oluşur.
Uluslarüstü kurumlar, uzun süredir hayatımızda daha fazla yer kaplamaya başladı. Supranational bu yapıları, mitolojik söylemde tiranlara benzetmek fazla saçma olmaz. Oluşturdukları güç birliği sayesinde, krizlerde dahi kazanabiliyorlar. Hatta kazanmak için kriz üretmekle suçlanmaya başladılar bile.
Wall Street protestocularını "Yılın İnsanı" diye kapak yapan TIME'daki fotoğrafın orijinalinde; "%99" yazıyordu. %1'i de tanımlayan bu ifade, Tiranlar çağının dünyayı parmağında oynattığını anlatıyordu. Goldman Sachs'ın New York'taki merkezinde size bu gücü hissettiriyorlar zaten. Ulus devletin temsilcilerini küresel yatırımcıyla buluşturma noktasında, şayet tiranca biliyorsanız, söylenmeyeni duyabiliyorsunuz; "bizim için neler yapabilirsin?" 1872 Düyun-u Umumiye'de Osmanlı'nın borç krizini bunlar yönetiyordu. 1973 Petrol Krizi'nde OPEC etrafında hayatımıza girdiler. 1997 Doğu Asya Krizinde biz dahil herkes kaybetti ama servet onlara aktı. 2000'deki NASDAQ çöküşü, ".com" firmalarına dair beklentiler üzerinden yürütüldü. 2008'de başlayan ve derinleşerek süren küresel krizde, notçuları, danışmanlıkları, önerileri ve ulus devletlere "ayar vermeleri" ile daha belirgin hale geldiler.
Krizler, yeniliklerin doğumevidir. Krizde finansçıların "tiranlaşması" ve karşıtlarını doğurması, (Wall Street Protestocuları) bir tesadüf değil. Kurmalı kol saati gibi, piyasalar inerken de çıkarken de kazanabilen bu yapılar, Avrupa kriziyle kimin serveti, hükümranlığı nasıl el değiştirecek, bekleyip göreceğiz.