Arabanın lastiği, tam akıl hastanesi önünde patlar. Adam, aracı zor yanaştırır ve gerisi malum: Kriko, stepne, bijon anahtarı ve tekeri söker. Ama söktüğü 4 bijon, yuvarlanıp yağmur mazgalına düşer. Mazgal açılır gibi değil, bijonlar görünmüyor bile. Adam bir sağına bakar, bir soluna bakar; çaresiz, kaldırıma çöker.
Olayı en başından beri akıl hastanesinin demir parmaklıklı penceresinden izleyen bir deli, seslenir:
- Sen n'pıyorsun orada?
- Sorma kardeşim, lastiği değiştirirken bijonlar mazgala düştü.
- Çaresi var; diğer lastiklerden birer tane sök, 3 bijonun olur. Lastikçiye kadar götürür seni. Adam derhal denileni yapar ve arabayı çalıştırırken deliye seslenir; "senin ne işin var orada?"
Deli cevap verir; "biz burada delilikten yatıyoruz, salaklıktan değil."
Doğu ve Güneydoğu için ezberimiz, lastiği patlak adamın deliye bakışından daha nitelikli değil; "Doğu'ya kalite, lüks yakışmaz."
Burada nitelikli mal ve hizmet mübadelesi yoktur, lüks mallar satılmaz, ileri teknoloji ürünleri buraya gitmez, Doğulu lüks giyime para harcamaz...
Oysa Doğulu bunu; talep etmezlikten değil, parasızlıktan yapamaz.
TV ve internetin, Batı'nın yaşam tarzını ekrana taşıma becerisi, tüketim kalıplarına "derhal" alışmamızı temin etti. Bugün ekranda gördüğü son model telefonu veya lüks trend giysileri, kim talep etmez ki?
Sorun; tüketime adaptasyon kabiliyetimiz yüksek iken, bunu karşılayacak geliri yaratamamamızdır.
Çünkü üretim, tüketimden daha karmaşık bir süreçtir.
Fert başına 2500 dolarlık Türkiye'nin şartlarıyla Doğu'ya bakanların yanıldığı şudur: Fert başına gelir 10 bin doları geçtiği alanlarda, tüketimdeki önceliğin, bir anda; "ihtiyaçtan lükse" doğru kaydığını görememek.
Doğulu gençlerin şimdiye dek lüks giyinmemiş olması, zevksizlikten değil, parasızlıktandı. Lastiği patlayan adamın kaçırdığı tam da bu...