Zihnimiz "acaba?" diyedursun; GDO gerçeği, her geçen gün hayatımızda daha fazla yer alacağa benziyor.
Nüfusun arttığı, gıda ve tatlı su kaynaklarının hızla azaldığı ve küresel ısınma yüzünden başı beladaki dünyada, genetiği değiştirilmiş organizmaların varlığı inkâr edilemez bir gerçek.
Fakat karşı olanın da taraftarının da ortak kaygısı; GDO'lu üretimin tanzim ve denetimi üzerinde...
Tarım Bakanlığı, pek çok ülkeden hızlı davranarak bize ait Biyogüvenlik Yasası ve GDO Yönetmeliği çıkarmayı başardı. Böylece yararı veya zararı hâlâ gri alanda olan GDO'lu gıdaların; hammaddeden raftaki ürüne, ithalatından tedarikine dek, her aşamada düzene bağlanması sağlandı. Ama buradaki "sağlandı" kelimesi, yasa metninde ve kâğıt üstündeki bir gerçeği ifade ediyor. Uygulama, farklı tecelli etmiş durumda... Zira, yasa çıkarmak işin ilk yarısını çözümlüyor; yasayı hayata geçirecek kurumlar ve insanlardır.
Ne yazık ki bunu sağlamış durumda değiliz. Sibernetik'in kurucusu El Cezeri, 690 yıl önce bu durumu gayet şık ifade ediyor; "hayata geçirilememiş her bilgi, doğru ile yanlış arasında bir yerdedir."
Bizdeki GDO'nun sıkıntısı, tam da bu noktada şekilleniyor. Yasası var, piyasası var ama denetleyen "asası" yok. Ortalık değneksiz kalınca, GDO'nun giremeyeceği yer kalmayacak. GDO'nun gen-etik'ini dönüştürmeyeceği bürokrat kalmayacak.
Bakanlığın "GDO'nun yasasını çıkardık" diye övünmesi bana, KDV'nin ilk yıllarını hatırlattı. Baktığınızda dünyanın en modern vergi yasalarının bizde olduğunu görüyor fakat vergi toplayamıyorduk.
Bakanlık; "GDO yasasını hayata geçiren bakanlık olmanın gururunu yaşıyoruz" diye açıklama yapıyor.
Eksikleri gedikleri olsa da bir GDO yasamız olduğu doğrudur. Zaman içinde geliştirebiliriz de... Fakat bu yasayı uygulama iradesini henüz ortaya koymuş değiliz.
Bunu yapamazsak; doğru ile yanlış arasında debelenip duracağız.
Tarım Bakanlığı ancak, bu yasayı uygulama başarısını gösterdiğinde, "gururu" hak edebilecektir. Daha önce değil... Zira uygulanamayan yasa, tasa gidermiyor.