Tarih felsefecisi Arnold Joseph Toynbee'nin medeniyetlere dair bir tespiti var; "En parlak uygarlığın barbarlığa yakınlığı, en parlak demirin pasa yakınlığı kadardır." Toynbeee'nin anlatmak istediği; kültürlerin dinamizmi, tıpkı korozyon şartlarındaki demiri paslandırdığı gibi, uygar ulusları da çok kısa sürede tarihin Orta Çağ'ına döndürebildiğidir.
Demokrasisi, kamu yönetim tarzı, sosyal devlet düzeyi ile yakın geçmişin referans noktası olan İskandinavya'da, küresel krizin yarattığı ekonomik korozyon bugün, Danimarka örneğinde olduğu gibi eski kölelik referanslarını gündeme getirdi.
Gelişmiş ekonominin sağladığı ihtişam; bu ulusların geçmişi üzerinde "teflon" etkisi yaratmış, ilkellik, demokrasisizlik ve barbarlığa dair hiçbir algı, bu ülkelerin üzerine yapışmaz olmuştu.
Fakat küresel kriz ile daralan refah, Fransa, İngiltere ve Almanya'dan sonra şimdi de Danimarka'nın çok kültürlülük teflonunu sökmeye başlayınca, ardındaki "barbarlık referansları" göz önüne serilir hale geldi.
Kendi "soydaşlarına" yer ve imkân açabilmek için mültecisi ve gurbetçisinden kurtulma gayreti; uygarlığın bastırdığı barbarlık genlerini sunuyor bize.
Uygarlığın "çok kültürlülük" zirvesinden kölelik ücretine dönüşü, ilk sıkıntıda akla getirebilen Danimarka'nın Müslümanlara farklı ücret önerisi şimdilik "komik" bulunmuş olabilir. Fakat bunu önerme cesareti asla komik olamaz.
Karikatür kriziyle tetiklenen "ötekileştirme" gayretinin nihai durağı, yaşlanan ve yavaşlayan ekonomilerindeki krizin derinliğine bağlı olarak sürgünden sistematik imhaya dek barbarlığa varabilir.
Bizi AB uygarlığına layık göremeyen kafalar, çeyrek yüzyıl dahi dayanmayan "parlaklıklarının" çamura batmış demir gibi paslandığını er geç anlayacak.