Temel sorun; organize sanayi bölgelerinin, büyüyen kentin içine sıkışıp kalması mıdır? Yoksa buradaki işyerlerinin denetimini kimin yapacağı mıdır?
Ostim'deki aynı gün yaşanan iki patlama, işyeri ve çevre güvenliğini yeniden gündemimize getirecek. Siyasiler demeç verecek, bakanlıklar yetkiyi tartışacak, belediyeler denetimden söz edecek, sanayi merkezindekiler birbirini suçlayacak... Sonra Mısır veya Yemen gündemi değiştirince bu patlamanın sesi de sıradanlaştırılmış bir anı olarak silinip gidecek.
Tıpkı Davutpaşa'daki patlamalar, Tersane' deki kazalar ve yanan, çöken, kirleten, öldüren diğer işyeri kazaları gibi...
Sorunu, kendi sorumluluk alanının ötesine iterek bir yere varamayız. Başta bu işyeri patronları olmak üzere "kaza sorumluluk zincirindeki" herkesin, bir karar alması gerekiyor; biz acaba bu işyerlerinde patlamaları önlemek ve insanlarımızı korumak istiyor muyuz?
Böyle bir soruyu saçma bulabilirsiniz; "kim ister ki..." Bunu istemeyiz ama bunu önlemek için adım da atmayız.
İkiyüzlü, samimiyetsiz, bir diğerini suçlayan kurnazlık kültürü yüzünden Ostim'ler patlayacak, insanlar ölmeye devam edecek.
Beni en çok endişelendiren de "denetimler sıklaşacak" açıklamaları... ya da patlama şiddetli ve ölü sayısı yüksekse; "yeni kurallar" koyma kolaycılığı...
Türkiye kadar kuralı böylesine çok fakat kurala uyanı böylesine az bir başka ülke var mıdır? Vardır elbet; geri kalmış toplumlar...
Vergi yasalarının en moderni bizdedir (kural koyma) ama ekonominin yarıdan fazlası, (kurala uyma) kayıt dışıdır.
Gidin bakın her belediyenin elinde işyeri güvenliğine dair, uyulmayan bir yönerge bulursunuz. Burada çözüm belli; bilimin ve AB normlarının getirdiği kuralları uygulamak... Denetim sürecini de ustabaşından başlatıp, patronsanayi bölgesi yönetimi-belediye-bakanlık zincirine dayandırmak.
Bugün Almanya'daki bir sanayi merkezi, durup dururken patlıyor mu? Üstelik gazı patlatan fizik yasaları her iki ülkede aynı iken...