Niteliği tartışmalı, amacı açık bir belge Türkiye'nin gündemini esir aldı. Profesyonel eller, iktidar partisinin laiklik karşıtı eylemler nedeni ile yaftalandığını, Silahlı Kuvvetler'in ise demokratik sisteme müdahale genleri taşıdığını varsayarak kalem oynattı.
Göreve geldiği günden itibaren açıklık ve şeffaflık politikasının mimarı, anayasal sisteme bağlılığın simgesi konumuna gelen Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, yaratılan kriz ortamında gerek askeri gerekse sivil cenaha özgüveni yüksek net mesajlar vererek şimdilik durumu toparladı.
AK Parti ve içinden çıkan Cumhuriyet Hükümeti de gerçek veya sahte olduğuna fazlaca takılmaksızın, hukuki sınırlar içinde karşı atağa geçti. Savcılığa sunulan üç sayfalık parti dilekçesinde, "Türk Silahlı Kuvvetleri, Genelkurmay, Harekât Başkanlığı, Deniz Albay" vurgusuna yer verilmeyerek "kurumları çarpıştırma" planı bir nebze etkisizleştirildi. Lakin belgeyle ilgili suç duyurusunun gerisinde, "ikinci kapatma davası" tezgâhını bozma çabasının da izleri vardı. Nitekim kabinenin etkili bir ismi ile Bakanlar Kurulu sonrasında gerçekleştirdiğim görüşme, bu kaygıyı doğrular gibiydi. Benzetme ilginçti:
"Karanlıkta evinize gidiyorsunuz. Kişi veya kişiler yanınıza yaklaşıyor ve suratınıza vuruyor. Yüzünüz şişiyor. Failin kim olduğunu bilmeniz şart değil ki. Siz, bu olayın mağduru durumundasınız. Mağdur olmanız için illa camın, çerçevenin indirilmesi de gerekmiyor. Hakkınızda kötü şöhret oluşturulması ve kamuoyunun bu yolla etkilenmeye çalışılması bile yeterli. Biz, halktan oy alarak iktidara gelmiş bir partiyiz. Halkın iradesinin çarpıtılması girişimini geçiştiremeyiz. Böyle bir belge hazırlanmasına tevessül ediliyorsa, bunun arkası da gelebilir. İş, ikinci kapatma davasına kadar gider. Bize göre ortada bir tertip var.
Genelkurmay Askeri Savcılığı, bu belgenin karargâhta hazırlanmadığı kanaatini açıkladı. Sahte veya gerçek, orada veya burada hazırlanmış olsun, önemli olan iktidar partisini irticai çete olarak gösterme tertibidir. Bağımsız yargı olayı aydınlatmak durumundadır!"