G.Saray, UEFA'da var olma sınavına uzun süredir hasret kaldığı güzellikteki bir zeminde ve futbola son derece uygun bir ortamda çıktı. Tur için gol, belki de goller şarttı ama ilk yarı ilk sinyali verdi: Batista'nın direkte patlayan şutu dışında G.Saray'ı ilahlar korumuştu. G.Saraylı futbolcularda devamlılık olmayınca futbol da çok kopuk kopuk oynanıyordu. Daha maçın başında kalesini zamanında terkedip Anderson'dan önce golü önleyen Mondi, 27 ve 37'de Riquelme, 43'te de Belleti ile karşı karşıya pozisyonlarda geçit vermedi. Kolombiyalı, devrenin sonunda Battaglia'nın şutunu sektirdi ama boşta kalan topa Victor'un vuramaması şansıydı.
Batista aslını hatırladı
G.Saray ise ilk yarıda iki kez gole yaklaştı. 27'de Brezilyalı olduğunu nihayet hatırlayan Batista'nın 25 metreden gönderdiği füze direkte patladı. 37'de Suat'ın yarı alanından kullandığı frikikte Ümit topu sektirdi, Hakan topa vurmakta nazlanınca gol kaçtı. Bu iki pozisyonun hemen akabinde Villarreal'in pozisyonları G.Saray'ın kopuk futbolunun da kanıtıydı. İkinci yarıya ilk devrenin en kötüsü Murat'ın yerine Sabri ile başlayan Terim, asıl büyük değişikliği futbol ilahlarının yaptığını nereden bilecekti ki? Futbolda şans her zaman hak edenin yanında olmuştur. İkinci yarı melekler de G.Saray'ı terkedince UEFA'ya veda gerçekleşti. 47'de Riquelme'nin derin pasına Anderson'un güle oynaya attığı gol sonun başlangıcıydı. Golün 4 dakika sonrası Prates sağdan orta yaptı ama Ümit Karan altıpasta topu kaleye bırakamadı. İşte bu maçın kader anıydı. Ümit'in kaçırdığı golün hemen ardından Roger öne çıkan Mondragon'u santradan avladı. Sen üç metreden golü atamıyorsan, rakibin 50 metreden atıyorsa turu da onlar hak etmiş demektir. Terim'in son bölümdeki Hasan ve Necati kozları da oyunun gidişatını değiştirmeye yetmeyince Galatasaray 2004'teki son ciddi hedefine İspanya'da havlu atmış oldu. Riquelme'nin "Ole... Ole..." sesleri altında attığı gol ise G.Saray'ın içler acısı halini özetliyordu.