Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümünde iki farklı ve önemli mesaj duyduk. Abdullah Gül, "Anayasalar hazırlanırken dünün mağduru, bugünün muktedir ve mağruru olmamalıdır" dedi. Başkan Haşim Kılıç ise, anayasa mahkemelerinin millet iradesine çelme takmak yeri olmadığını söyledi. İlk bakışta, Gül "mağdur/ mağrur" benzetmesiyle iktidara, Kılıç ise "milli iradeye çelme takmak" cümlesiyle muhalefete lâf attı denilebilir.
Kılıç'ın, 367 benzeri anayasal süreçlere işaret ettiği ya da 411 oyla yapılan bir anayasa değişikliğinin esastan incelenerek bozulmasına dikkat çektiği anlaşılıyor. Abdullah Gül ise, "Bugün güçlü olduğumuzda bizi kendi gücümüzden koruyacak bir anayasal kural, yarın zayıf düştüğümüzde, bizi başkalarının haksızlığından da korur" cümlesiyle iktidara mesaj verdi. Bu sözleriyle, yargı bağımsızlığının ya da üniversite özerkliğinin, yarın muhalefete düşenlerin işine yarayacağının altını çizdi. Demokrasi standardını düşüren yasal düzenlemelerin veyahut uygulamaların önünün kesilmesinin, AK Partililer açısından da bir teminat oluşturacağını hatırlatmak istedi.
Öte yandan Gül'ün "Anayasalar tepkisel saiklerle hazırlanmamalı" sözüne tam olarak katılmıyorum. Her anayasa "zamanın ruhunu" yansıtır. 12 Eylül anayasası, darbe öncesi yaşanan anarşiye çözüm arayışının izlerini taşıyordu; başka türlü olması da mümkün değildi. Bugün ise, her kesimde "daha fazla özgürlük" talebi, "ötekileştirme" ve "ayrımcılığa son" düşüncesi hâkim. TBMM, zamanın ruhuna uyarsa, herkesi bir ölçüde tatmin eden bir metne ulaşabiliriz.