Ne olursa olsun, ben Kemal Kılıçdaroğlu'na güvenmeye devam ediyorum. Deniz Baykal'ın zihinlerde inşa ettiği duvarları yıkmak kolay değil. Yeni Genel Başkan'ın, hem başörtüsü konusunda, hem de Kürt sorununda, AK Parti'ye yakın düşündüğünü sanıyorum.
CHP'nin geçmişinden gelen yüklü bagajın, bir anda yok sayılması mümkün değil. Kılıçdaroğlu'nun zikzakları, gelgitleri buradan kaynaklanıyor. Genç kızların başları örtülü olarak üniversiteye gitmelerinin önünü açacak anayasa değişikliğinin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne CHP başvurmuştu. Ortada böyle bir gerçek varken, Kılıçdaroğlu, ağzından çıkan cümlelerin nasıl arkasında durabilir ki! Genel Sekreter Önder Sav ve arkadaşları, bir "ince ayarla" onu hemen kendi çizgilerine çekiverdiler.
Buna mukabil, Kürt sorununda, CHP, artık daha uzlaşmacı bir tavır sergileyebilir. Kılıçdaroğlu, Tayyip Erdoğan ile görüşmeye hazır olduğu mesajını verdi. Anayasa değişikliği sırasında, Baykal yerine Kılıçdaroğlu Genel Başkanlık koltuğunda oturuyor olsaydı, iki partinin mutabakat sağlaması kolaylaşırdı. Baykal'ın, Yüksek Yargı'nın yapısının değiştirilmesine karşı direnmesi, "vesayetçi" durumu sürdürme ısrarından kaynaklanıyordu. Pekalâ CHP, karşı tekliflerle, anayasa paketine arzu ettiği demokratik muhtevayı kazandırabilirdi. Kılıçdaroğlu, o tarihte CHP'nin başına geçseydi, bence, bu partinin milletvekilleri Anayasa Mahkemesi'ne iptal başvurusunda bile bulunmazdı.
Bir geçiş dönemindeyiz. Kılıçdaroğlu, şahsi fikirleriyle, partisinin duruşu arasında sıkışmış durumda. Kaldı ki, yerinden de tam anlamıyla emin değil. Baykal faktörü henüz bertaraf edilmediği gibi, Önder Sav'ın da, günün birinde farklı alternatifler çıkarma ihtimali mevcut.
Bu yüzden, Kılıçdaroğlu'nu anlıyor ve dikkatle izliyorum. Zincirlerini kıracak cesareti bulabilecek mi acaba?