İnsanlar doğarlar ve hiç gayret sarf etmeden analarının dilini öğrenirler. Belki de gayret olmadığı için işin ucunda, fazla özen göstermezler güzel konuşmaya; kelimeleri yerli yerinde kullanmaya, lisanlarını geliştirmeye... Özellikle, lise ve üniversite girişlerindeki test sistemi, güzel Türkçe konuşan gençlerin sayısını hayli azalttı gibi geliyor bana. Meramını 150-200 kelimeyle anlatanlar çoğunlukta. Eğitim seviyesi yükseldikçe de, söz dağarcığı gelişmiyor.
Bu uzun girizgâhı yapmama, gazeteci Sırrı Er'in gönderdiği bir kitap vesile oldu. ("Etkili ve Güzel Konuşma Sanatı" Hayat Yayınları)
"Konfüçyüs'e sormuşlar:
- Bir memleketi yönetmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?
Büyük düşünür şöyle cevap vermiş:
- Hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle işe başlardım.
Ve dinleyenlerin şaşkın bakışları arasında sözlerine devam etmiş:
- Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yolundan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir."
* * *
Acaba Türkiye'nin içine düştüğü şaşkınlık, diyalogsuzluk, güvensizlik ve yozlaşmada uzun yıllardır ana dile gerekli itinanın gösterilmemesinin bir rolü var mı? Öztürkçeleştirme gerekçesiyle, bir zamanlar hayli hırpalamıştık lisanımızı; dilimiz bu yüzden fukaralaştı. Kelime düşmanlığı sona erdi lâkin, henüz kaybettiklerimizi yerine koyamadık.
6 Temmuz'a kadar bana müsaade... Elimden geldiği kadar siyasetten uzak, deniz kenarında bir hafta geçireceğim. Görüşmek üzere... Sevgiler.