Türkiye'de garip şeyler oluyor. Bir baktım, Haber Türk'te, çözümler bahsinde sarf ettiğim "Elbette dolaylı olarak PKK muhatap alınmalı" sözüm, dallanmış, budaklanmış, "PKK ile masaya oturalım" şekline girmiş ve sanki böyle bir öneri ilk defa duyuluyormuş ya da Öcalan zemini geçmişte hiç yoklanmamış gibi, benim düşüncemde olanlara ambargo konulması bile, İçişleri Bakanı'yla yapılan bir toplantıda seslendirilmiş.
Arşivleri yokladığınızda, buna benzer çok sayıda söz sarf edildiğini göreceksiniz. Başka ülkelerdeki örnekler de, Türkiye'ye kısmen yol gösterebilir. Hem İngiltere, hem İspanya, gerektiğinde, terör örgütüyle dolaylı ya da dolaysız temasa geçtiler. Silâhlar bırakılsın istenildiğine göre, zaten bir mutabakatın sağlanması icap etmez mi?
İspanya örneği
Franko dönemi sona erince, Başbakan Adolfo Suarez, Avrupa Birliği'ne katılmanın yolunun yüksek bir demokrasi standardına kavuşmaktan geçtiği bilinciyle, 1978 İspanya Anayasası'nın hazırlanmasına ön ayak oldu. Bu anayasa, İspanya'yı otonom bölgelerden oluşan bir devlet haline dönüştürdü. Ülke üniter yapısını korumakla birlikte, bölgelere geniş özerklik tanındı. Bask milliyetçilerinin bir bölümü, bundan tatmin olup, silâhları bıraktı. Ama ETA'nın askeri kanadı ve siyasi partisi Herri Batasuna, "tam bağımsızlık" talebinden vazgeçmedi. 1980 yılında eylemler tavan yaptı. 118 kişi hayatını kaybetti. Ülke şiddet ve kaosa teslim olmuştu ki, henüz yeni Franko rejiminden çıkan askerler, darbe girişiminde bulundular. (Şubat 1981) İktidardaki Sosyalist İşçi Partisi, şiddet eylemleriyle başa çıkabilmek için, ETA'ya karşı "GAL" ismini taşıyan, Antiterörist Kurtuluş Hareketi adlı kontrgerilla yapılanmasına dahi göz yumdu. Ama ortam yatışacağına, daha da gerginleşti. GAL bir fayda sağlamadı. Sosyalist Parti, polisiye tedbirlerin yanı sıra ekonomik tedbirleri de eşzamanlı olarak devreye soktu. Tüm siyasi partilerle işbirliğine girişti. Sosyalist Parti'yi takiben işbaşına gelen muhafazakârlar, terör örgütüyle diyaloga karşı çıktı; polisiye önlemleri arttırdı. Dönüm noktasını, ETA'nın, muhafazakâr Halkçı Parti'den Belediye Meclis üyesi Blanco Garido'yu öldürmesi oluşturdu. (1997) Bu suikasttan sonra, milyonlarca kişi, Bask bölgesinde de dahil, bütün İspanya'da olayı protesto etti. ETA, ateşkes ilân etmek zorunda kaldı. İspanyol hükûmeti, ETA mensuplarıyla Zürih'te görüştü. Daha sonra da, gene Sosyalistler iktidara geldi ve Zapatero hükûmeti kurdu. Zapatero, selefi Aznar'ın muhafazakâr hükûmetine göre daha ılımlı bir yaklaşım benimsedi.
İspanya'daki iniş çıkışları, tavırlardaki değişiklikleri çok özetleyerek anlatmaya çalıştım. İspanya, terörü sıfırlayamadı ama terör örgütünün taban kaybetmesini sağladı. Şu anda, örgütün birkaç yüz üyesi veya aktif destekçisi olduğu düşünülüyor. Bir de merkezden kopup, bağımsız hareket eden küçük gruplar var.
* * *
Türkiye'de her yol denendi. PKK'nın karşısına Hizbullah çıkartıldı. Faili meçhul cinayetler gerçekleştirildi, köyler boşaltıldı, işkence yapıldı, sınır ötesi operasyonlar birbirini izledi, sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal ilân edildi. Rakamlara bakılırsa 30 bin ölü, 5 bin yaralı ve 10 bin sağ olmak üzere 1984'ten 2009'a kadar geçen dönemde 45 bin terörist etkisiz hale getirildi. Ama yeni katılımlar olduğu için, terör örgütü hâlâ vurmaya devam ediyor. Demek ciddi bir projeyle, başka ülkelerin deneylerinden de istifade ederek ve Türkiye'deki bütün siyasi partilerin işbirliği ve katkısını sağlayarak ciddi bir çözüm arayışına girmek zamanı geldi. Bu projede, kültürel kimlikler anayasal teminatla güvence altına alınmalı. Siyasi boyutun yanı sıra, ekonomik önlemler de ihmal edilmemeli.