RESULULLAH'IN MİNBERİNDE:
Halife seçildiğinde minbere çıktı. Herkesin gözü üzerindeydi. Şöyle dedi: Biliyorum, siz benim sertliğime alıştınız. Ben Resulullah'ın yanında onun hizmetçisi ve kölesi gibiydim. Çekilmiş bir kılıçtım. O beni kınına soktu. Ama O'nun yumuşak olduğu yerde insanların üzerine gittim. O engellerse sinerdim. Peygamber vefat edinceye kadar benden razı oldu. Ben O'nunla mutluydum. Sonra Hz. Ebu Bekir halife oldu. Onun yumuşaklığına sertliğimi karıştırırdım. Bu böyle devam etti. Şimdi işiniz bana verildi. Siz beni tanıdınız. Kimseye de sormayacaksınız. Bundan sonra zalimlere, haddi aşanlara, zayıfların hakkını almak konusunda eskiden bildiğiniz sertliğim daha da ileri gitmiştir. Ama iffetli olanınıza başkasının hakkına tecavüz etmeyene yanağımı toprağa sürerim. Benimle aranızda bir şey olursa, güvendiğiniz kimseye dava için kalkıp gelirim. Ey Allah'ın kulları. Allah'tan korkun. Ona karşı gelmekten sakının. Suç işlememekle bana yardım ediniz. Öğütlerle bana yardım ediniz. (Kenz, 14184: 5/651- 682)
İLK HUTBE:
Efendimiz 40 yaşındayken Hz. Ömer 27 yaşındaydı. 32 yaşında Müslüman oldu. 9. dede de (Ka'b'da) Hz. Peygamber'le (s.a.v.) birleşir. Peygamberimizin kayınpederidir. Kızı Hz. Hafsa Peygamberimizin (s.a.v.) hanımıydı.
Hz. Ebu Bekir, vefat etmeden önce Hz. Osman'a yazdırdığı yazılı metinde Hz. Ömer'i halife tayin ettiğini vasiyetle ilan eder.
İlk hutbesidir. Peygamberimizin (s.a.v.) minberinin birinci basamağına çıkar. (Peygamberimiz 3. basamakta, Hz. Ebu Bekir 2. basamakta dururdu. Hz. Mevlana bu duruşları; "Basamak basamak edeb" diye tanımlar.)
Cemaate döner ve ben dua edeceğim siz amin deyiniz der. Sonra şöyle dua eder:
Allah'ım! Ben zayıfım. Beni güçlendir.
Allah'ım! Ben sertim. Beni yumuşat.
Allah'ım! Ben cimriyim. Beni cömert kıl.
ALLAH'TAN KORK EY ÖMER!
Biri böyle bağırır. Hz. Ömer'i kendince uyarmak ister. Birileri bu adamın böyle patavatsızca seslenişine öfke duyar. Adamı terslemek isterler. Hz. Ömer onları sakinleştirir ve şöyle der:
Bırakınız adam söylesin. Siz bunu söyletmezseniz yazık size. Biz bunu dinlemezsek yazık bize.
BAZI İNSANLAR YÖNETİCİLERE ULAŞAMIYOR
Bu değişmez kuraldır. Bazen yöneticilerin etrafında oluşan bir grup menfaatçi halkın yöneticilere ulaşmalarına engel olur. Onlar iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterirler. Yönetici bu çemberi kıramadığı için de bütün iyi niyetine rağmen hata eder. Aslında bunu çözmenin yolu, zaman zaman en yakınları uzaklaştırmaktır. Danışmanları bazen uzak etmektir.
Halife Hz. Ömer bunun farkındadır. O bir gün bu konuyla ilgili hayalini fısıldar. Denir ki hançerlendikten sonra şöyle der:
Yaşasaydım bir yıl insanların içine girecektim. Onların ihtiyaçlarını dinleyecektim. Biliyorum, insanların bazı ihtiyaçları var ama bana ulaşamıyorlar. İdareciler de bana iletmiyorlar. Engelliyorlar.
Keşke Şam'a gitseydim ve orada iki ay kalsaydım.
Keşke Mısır'a gitseydim ve orada iki ay kalsaydım.
Keşke Bahreyn'e gitseydim ve orada iki ay kalsaydım.
Keşke Kufe'ye gitseydim ve orada iki ay kalsaydım.
Keşke Basra'ya gitseydim ve orada iki ay kalsaydım.
Keşke Yemen'e gitseydim ve orada iki ay kalsaydım.
Ve keşke halkın ihtiyaçlarını öğrenseydim. (Siyretu Ömer, Taci, s:80)
HZ . ALİ'NİN BAŞINI ÖPTÜĞÜ GÜN
Hz. Ömer halifeliği boyunca Hz. Ali'yi yardımcısı gibi yanında bulundurmuştur. Birçok kararını verirken Hz. Ali'ye danışırdı. Onlar birbirinden ayrılmaz dostlar gibiydi.
Hz. Ömer'in Medine Camii'nde hançerlendiği gün gözyaşı dökenlerin başında Hz. Ali vardı. Onlar uzun ve engebeli bir yolculukta yola beraber çıkan yoldaşlardı. Varacakları yere vardılar. Allah onlardan razıydı, onlar da Rablerinden razıydılar
... Bir gün Medine'de Hz. Ali ile bir vatandaş arasında problem olur. Halife Hz. Ömer'in yanına gelip davacı olurlar. Hz. Ömer, Hz. Ali'ye "Hasan'ın babası otur" der. Karşı taraftaki adama da ismiyle hitap eder ve ona da oturmasını söyler. Bu hitap Hz. Ali'yi öfkelendirir. Yüzü kızarır. Çünkü Araplarda bir insana 'künyesi ile' hitap etmek onu yüceltmek, ona ayrımcılık tanımak anlamına gelir. Hz. Ömer, Hz. Ali'ye tolerans gösterir gibi bir durum olmuştur. Hz. Ömer bu tavrını Yüce Peygamber'in (s.a.v.) hatırına, kızının hatırına büyük imama göstermiştir.
Dava görülür. Sonuca bağlanır.
Davadan sonra Hz. Ali, halife Hz. Ömer'e şöyle der: Sen adil davranmadın! Hz. Ömer "neden" diye sorar. Hz. Ali şu cevabı verir: Karşımdaki davalıma ismiyle seslendin. Bana ise künyemle seslendin.
İkimizi aynı konumda tutmadın. Beni yücelttin, o adama ise normal davrandın.
Bu asil sözleri duyan Hz. Ömer yerinden kalkar ve Hz. Ali'nin başını öper ve sonra şöyle der: Allah'ım! Beni Ali'siz yaşatma. (Ömer bin el- Hattab, Salih Abdurrahmani, 2:79)
OĞLUNA AZ PARA VERİNCE
Devletin hazinesine girer paradan bütün halka hisse ayırır, dağıtır. Yaşlı, genç, herkese payını dağıtır.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) evlatlığı olarak anılan Hz. Zeyd'in oğlu olan Hz. Usame'ye dört bin altın verir. Onun yaşıtı olan kendi oğlu Abdullah'a ise üç bin altın verir.
Abdullah itiraz eder, "babacığım" der. "Usame benden üstün değil, üstelik benim yaşıtım. Babası da senden üstün değildi neden ona dört bin, bana üç bin verdin."
Hz. Ömer cevap verir: "Oğlum! Hz. Peygamber (s.a.v.) onun babasını benden daha çok severdi. Ona yakındı. Usame de Hz. Peygamber'e (s.a.v.) senden daha yakındı. Sus ve payını al." (Fezailül Kelam, s:113)
BU BENİM DEDEMİN KÖLESİYDİ
Hz. Ömer camiden çıkar. Onu gören çocuklar kaçışırlar. Çünkü Hz. Ömer'in sert bir insan olduğunu bilmektedirler.
O gün için 9-10 yaşında olan Hz. Hasan ise kaçmaz. Arkadaşlarına döner ve "niye kaçıyorsunuz. Bu adamdan korkmayın. O benim dedemin kölesiydi" der.
Çocuk Hasan, Hz. Ömer'i sevgili Peygamberimizin dizinin dibinde ve ona siperane koşuşturduğunu gördüğü için köleye benzetir.
Bu söz Hz. Ömer'i müthiş duygulandırır. Durur, Hz. Hasan'ı kucaklar. Öper ve şöyle der: Hadi! Bir daha söyle. Benim senin dedenin bir kölesi olduğumu bir daha söyle. Hz. Hasan sözünü tekrar eder, koca halife ağlamaya başlar.
Allah'ın Resulüne ait her hatıra böyle dibe doğru gider. Bir helezon gibi onları sarmalayıp ötelere taşıyordu.
KARINI NİYE BOŞUYORSUN!
Adam Hz. Ömer'e gelir. Karımı boşayacağım der. Hz. Ömer merakla sorar. "Neden karını boşuyorsun!" Adam der ki; "Sevgim, eski aşkım kalmadı, onun için."
Halife adamın yüzüne bakar ve bir baba şefkatiyle şöyle der: "Sen bütün evliliklerin aşk veya sevgi üzerine devam ettiğini mi zannediyorsun. Hani vefa nerede kaldı? Hani güven nerede kaldı? Hani idarecilik nerede kaldı? Git ve karını tut. Boşama."
AKRABASINI KOVALARKEN
Bir akrabası 'Hazineden Yardım' ister. Bunu duyan Hz. Ömer elini kırbacına atar. Akrabası başına gelecek olanı tahmin ettiği için fırlar. Hz. Ömer onu kovalar. Bu kovalamaca evin dışına kadar devam eder. Adamı kovalayan halife diğer taraftan bağırır: "Sen benim hain bir adam olmamı mı istiyorsun! Sen beni helak mı edeceksin." Aradan birkaç gün geçecek. Bu sefer kendisi adamı çağıracak ve kendi maaşından yardım edecek. (Zehebi, Tarihül İslam, 1/271)
OĞLUMA VERİLEN HEDİYELERİ HAZİNEYE KOYUN
Öğle sıcağında Hz. Ömer maliye bakanı statüsündeki adamını çağırır. Adam evine gidince Hz. Ömer'in oğlu Asım'ın da orada olduğunu görür.
Bakanına şöyle der halife: "Bu oğlum ne yapmış biliyor musun. Irak'a gittiğinde oradakilere kendisini tanıtmış. Halifenin oğluyum demiş. Onlar da ona işlemeli kılıç, altın ve gümüş tabaklar vermişler."
Asım itiraz eder: "Hayır babacığım. Onlar kafileden birilerine verdi. Onlar da bana hediye etti."
Hz. Ömer hiddetlenir: "Hayır! Bütün bu hediyeler hazineye konulacak. Sen halifenin oğlu olmasaydın bunların hiçbiri sana verilmezdi. Sen benim makamımı kullandın." (Asrül Hilafeti el-Umari, S:236)
ŞEHİT AİLELERİNE MAAŞ BAĞLATIYOR
Kadisiyyi'de Hz. Hansa'nın 4 oğlu şehit olunca, emir verdi. Her bir oğlu için maaş bağlattı. Her ay düzenli maaş ödenmesini emretti.
Hz. Hansa hayatta oldukça her ay her çocuğu için 200'er altın, toplam 800 altın alırdı. (Süleyman Kemal, el-İdaretül Askeriye, II, 764)
ÇÖPLÜĞÜN ÖNÜNDE
Bir mezbeleliğin önünden geçiyordu. Berbat bir koku yayılıyordu. Orada uzunca durdu. İnsanlar kokudan rahatsız oldular.
İnsanlara döndü ve şöyle dedi: "İşte uğruna savaştığınız, birbirinizin ayağını kaydırdığınız dünya, işte dünyanız budur." (Cevzi, Menakıb, s:155)
KİM HZ . ÖMER'E DÜŞMANLIK EDER
Her dönemde dört halifeye saldıran nasipsiz insanlar, gruplar olmuştur. Bunlar İslam'dan ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sünnetinden nasipsiz insanlardır.
Bu tür insanların bir kısmı Hz. Peygamber'e (s.a.v.) olan düşmanlıklarını diğer halifelere kaydırıp kademe kademe kötülemeye başlarlar. Hz. Ebu Bekir'e, Hz. Ömer'e, Hz. Osman'a, Hz. Aişe'ye, Hz. Ali'ye ve ehlibeyte düşmanlık ederler. Ne kadar yıpratabilirlerse kendilerince bunu kâr sayarlar. Onların nihai hedefi Hz. Peygamber'dir. Şimdilik Hz. Peygamber'e (s.a.v.) düşmanlık yapamadıkları için etrafını boşaltmaya çabalarlar.
Yalan yanlış bilgilerle İslam büyüklerini birbirine düşman gibi gösterirler. Kardeşliği, sevgiyi zedelerler. Dört halifenin birbirlerini nasıl koruduklarını kolladıklarını saklarlar. İletmezler. Aslında böyle temiz bir bilgiyi iletmeyi Yüce Allah onlara nasip etmez.
Yüce dinimizin bu yıldızlarını karalamaya çabalayanlar dünya ve ahrette asla onurlanmayacak ve asla şerefle anılmayacaklardır.
Ey Allah'ım! Biz sana iman ettik. Kuranına iman ettik. Senin Peygamberine iman ettik. Peygamberinin bütün dostlarını, sahabesini rahmetle andık. Ve böylece devam edeceğiz. Bizleri zalimlerin, hurafeci, bidat ehli ve fasıkların sınıfından uzak tut.
Ey Rabbim! Bizleri Hz. Peygamber (s.a.v.) ehli beyt ve dört halifeyle beraber haşreyle. Ahrette onların şefaatini nasip eyle.