Yorganın altında kıvrılmış uyuyorum, dışarıda bir gariplik var... Yağmur hiç böyle cama vurmamıştı. Evin etrafında hortum dönüyor sanki, rüzgar kızgın, uluyor, 'sana gününü göstereceğim' çekiyor sanki. Eyvah! Sanırım sokakta bi'şey devrildi. Sirenler çalıyor.
Köpeklerim Mini ve Diva gizlice yatağa çıkmış, kolumun altına girmişler. "Hadi kalkın sokağa çıkıyoruz" desem, ikisi de suratıma bakıp kafalarını çevirecekler;
'Sen nereye gidersen git, bizi karıştırma.' Ev alttan, üstten, sağdan, soldan sallanıyor. Yahu ne oluyor merakıyla kalktım yataktan. Gözlerim şişmiş, saçlarım karışmış... Salona gittim ki balkonun ahşap bordo kapıları ardına kadar açılmış. Ev ev değil, perili köşk.
PLANLAR İPTAL EDİLSİN Mİ?
Kafada pırtlayan ilk düşünce, bugün asla evden çıkılmaz. Her erteleme hastası gibi ben de sürekli, o ille de yapmam gereken işler için engel çıksa da ertelesem diye beklerim.
Sanki onları yapınca elimde yapacak bi'şey kalmayacakmış gibi... Bugün evden çıkılmazmış, sebep? Şeker miyim ben?
Kağıt mıyım?
Neyse, mutfağa gidip dün Bebek Cup Of Joy'dan aldığım filtre kahvenin çekirdeklerini öğütüyorum.
Gırrrrr... Rüzgar makinanın sesini bile yok ediyor, iyi mi? Kahvenin adı neydi? Ethiopia- Burtukaana... Pek özelmiş, bu ara en iyisiymiş, yumuşacıkmış, tatlı, tropik meyveli bir aroması varmış.
Öyle anlatıp paketlediler bana yani.
Ben de anlamış gibi yapıp aldım.
Sanki çok anlıyorum da... Esasen kahve meselesinde anladığım iki şey var, iyi mi kötü mü? Yani ben bunu içebilir miyim, yoksa içemez miyim?
Yok meyveliydi, şekerliydi, ekşiydi, trenddi, pahalıydı falan benim işlerim değil.
Kahve çekirdekleri toz haline geldi, filtre kağıdını makinaya taktım; iki kaşık kahve, ona göre su. Dönüp camdan dışarı bakmaya başladım. O sırada cebime peş peşe mesajlar;
'Ayşe Hanım bugünkü randevumuzu iptal edebilir miyiz?' 'Kızıım hava uçuyor sakın evden çıkma.' 'Ayşe, akşam iptal mi bulaşacak mıyız?' Topumuz havadan tırsmışız, fırtına tüm havamızı söndürmüş yani. Şu hayatta yüzde 100 tırsmamız gereken konulara gayet normalmiş gibi davranırken üstelik. Evet ya, bizim buralarda hava korkusu adlı bir korku durumu var. Hatta dumuru.
Yağmur aşırı yağar, biteriz. Bir an önce olduğumuz yerden tüymek isteriz. Karlar düşer, böylece bütün planlar düşer. Fırtına çıkar, endişeli bakışlar eşliğinde titreriz.
Bir yerde okumuştum; kötü hava şartlarının bazı insanlarda fobi derecesinde korku yaratmasının sebebi 'ya evime ulaşamazsam' kaygısıymış.
Yani belki de bunlar ait olamamaktan, bunlar hep bir sabah uyanıp acizliğinle burun buruna kalmaktan.