* Merhaba Bengi Hanım biz arkadaşlarımızla size soru değil de isteğimizi sunmak için mail atmaya karar verdik. Bu mail dayak konusuyla ilgili. Etrafımızda gördüğümüz şiddet karşısında mağduruz, bunlar genellikle bizim arkadaşlarımız. Size bu dayak hakkında yazmak isteyen bir sürü arkadaşım var ama maalesef durumları yok. Biz onların sesi olarak size bu yolla ulaşmak istedik. Gazetede bu konuyla ilgili yazınızı yazarsanız çok memnun oluruz.
* Sayın Bengi Semerci, ben 17 yaşında bir genç kızım. Bazı arkadaşlarımın aile dayağına şait oldum. Sizden ricam birgün köşenizde bu dayakla ilgili konuya değinmeniz. Ben bu yazıyı onların ailelerine okutmaya çalışıcağım. Belki vicdanları sızlar diye düşünüyorum. Eğer bu mailimi dikkate alırsanız çok sevinirim.
Yukarıdaki mail'ler gençlerden gelmiş. Tekrarlamak istiyorum 'gençlerden', çocuklardan değil. Aslında yazabilseydiler, ulaşabilseydiler kimbilir kaç çocuk yakınacaktı. Belki genç olduklarında bu fırsatı bulacaklar, belki de artık önemsiz olacak. Çünkü dayağın ve şiddetin bir iletişim biçimi, bir güç gösterme yolu, bir büyüklük belirtisi olduğunu sandıklarından, çoktan başkalarını dövmeye başlamış olacaklar. Hatta, artık yaşlandınız ve gücünüz kalmadıysa, bu şiddetten siz de nasibinizi alıyor olabilirsiniz. Size el kaldıran çocuğunuza söyleyecek pek sözünüz de olmayacak. Belki bazı dinsel, ahlaksal kurallara sığınacak ve "anne babaya el kaldırmanın günah" olduğundan bahsedeceksiniz. Bu arada sizden daha zayıf, üstelik sizin korumanızda olan birine vurmanın günahı belkide hiç aklınıza gelmeyecek.
ÇOCUK EĞİTMENİN TEMELLERİ
Anne babalar bebek doğduğu andan itibaren çocuklarına sevgiyle birlikte, eğitim de verirler. Bu eğitim yaşına göre değişir. Ama temel olarak; neyin doğru, yapılabilir ve uygun olduğuyla, olmadığı ayrımıdır. Bunu yaparken, önemli kurallaradan biri evdeki büyüklerin tutarlı ve kararlı olmasıdır. Anne ve babanın farklı tepkiler verdiği, olurla olmazın büyüklere göre değiştiği ortamlarda çocuk şaşıracaktır. Anne baba, kararlı değilse, kızmaları, cezaları kendi ruh durumlarına gore sürekli değişiyorsa, verdikleri kararlardan vazgeçiyor, bir gün güldüklerine, yarın kızıyorlarsa kafası karışık ve kuralsız bir çocuk yetiştirmenin temelini atmışlar demektir. Kuralları öğretemediğimiz çocuk, nerede duracağını bilemez. Onu durdurabilen kararlı ve ne yaptığını bilen bir anne babası olmadığı için sınırları zorlar. Artık durmak istese de duramaz.
NİÇİN ÇOCUKLARIMIZI DÖVERİZ?
Doğruyu öğretemediğimiz, kararlı olmadığımız çocuğu, durduramadığımızı anladığımızda, yetersiz kaldığımızı hissettiğimizde, beceriksizliğimize büyük bir hata daha katar ve şiddete başvururuz. Çocuğa attığımız tokat, gücümüzün değil, güçsüzlüğümüzün en son noktasıdır. Çaresizliğimizden başvurduğumuz şiddet, bizi rahatlatacağına çaresizliğimizi arttırır. Çünkü sadece o an için duran ve ağlayan çocuk, yanlışın ne olduğunu anlamadığı için aynı şeyi tekrarlayacak, öfkelenecek, şiddeti bir iletişim şekli olarak öğrenecek, kullanacak ama bizim istediğimiz davranış değişikliği olmayacaktır. Yapamadığımız için, yetersizliğimiz için öfkelenir, sonra pişman oluruz. Hatta dövdükten sonra, çocuğa fazladan bir şeyler vermeye, böylece kendimizi affettirmeye çalışırız. Ama dayağın yanlışını, dayağın getirdiği çözümsüzlüğü gideremeyiz. Oysa biliriz, şimdiye kadar dayak hiçbir şeye çözüm olmamıştır. Üstelik şiddet öğrenmesin diye uğraştığımız, oyuncaklarını denetlediğimiz, izlediklerinden yakındığımız, kaç yaşında olursa olsun bir başkası ona vurduğunda içimizin yandığı, çocuğumuza şiddet uygulayarak, şiddeti öğretenin kendimiz olduğunu kabullenmek zor gelir.
GENÇLER DÖVÜLÜR MÜ?
Gelelim gençlere... Bizim büyüttüğümüz ama bizden ayrı bir kimlik geliştirmeleri gereken, kendilerine yetebilen, bizi geçmeleri gereken gençlere. Bunları yapabilmeleri için, doğru yapabilmeleri için bizim desteğimize gerek duyan gençler. Onları anlayıp, destek olurken, bir yandan da önlerini kesmememiz gereken, doğruyu bulmak için çaba göstermesi gereken gençler. Tüm bunlarda bocalıyorlarsa, büyük hatalar yapıyorlarsa, öncelikle dönüp ona verdiklerimizi ve veremediklerimizi düşünmemiz gereken bizim çocuklarımız. Anlamadığımız sorunlarını, yardımcı olamadığımız gerçeğini, doğruları veremediğimiz geçmişi, onları döverek değiştiremeyeceğimiz gerçeğine karşın, çaresizliğimizden dövmeye çalıştığımız geleceklerimiz. Genç bir insana vurmak, onu kendimizden uzaklaştırmak dışında bir işe yaramaz. Üzüldüğümüz hataları yapmasını engellemez. Becermemiz gereken, onu anlamaya çalışmaktır ki, o da bizi anlayabilsin. Anlayabilsin ki onu, geleceğimizi koruyabilelim.Yoksa, bir başkası ya da başkaları onu size rağmen sahiplenir. Artık dayağın çaresizliğinizden kaynaklandığını, onu çok sevdiğinizi ve aslında onun için korktuğunuzu, yaptığınız yanlışın bu korkudan kaynaklandığını anlatacak bir çocuğunuz kalmamış olur. Ayrıca sizin vurabildiğiniz kendi genç çocuğunuza, herkes vurmayı hak görecektir. Unutmayın, çocuklarınmız bizim aynamızdır. Ne verirsek onu yansıtırlar ve onlara kaldırdığımız her el, aslında kendimize attığımız bir tokattır.