Türkiye'nin en iyi haber sitesi
PROF. DR. BENGİ SEMERCİ

Semra Hanım'ın haykıran bakışı

Evdekilerin hayret ve itirazlarına karşın, cuma akşamı "Gelinim Olur Musun?" finalini izlemeye başladığımda, sonuçlar açıklanmak üzereydi. Sonuçları izledikten sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bu kararıma bir tek şey neden oldu: Semra Hanım'ın bakışı. Bir başkasının birinci seçildiği andaki bakışı. Programı daha önce seyretmiştim. Türkiye'nin gündeminde yaşamsal birçok konudan daha fazla kalan bu olaya, umursamaz kalmak kolay değildi. Zaten izlemeseniz de, açtığınız her gazete sayfasında Semra Hanım'ı okuyordunuz. Hatta köşe yazarları bir olgu olarak ciddi yazılar yazıyor, yeni bir sendrom adı olarak yaşantımıza giriyordu. Daha önce bu konuda bir kez yorum yaptım. Gündemin dışında kalınamazdı. Ama yaptığım yorum pek beğenilmedi basın tarafından. Beklenen, gündemi daha da kızıştıracak, gerilimi artıracak bir açıklamaydı. Hani uzman görüşü dediğin, en azından şöyle olmalıydı: "Bu toplumsal bir sorundur, bir fenomendir. Değerlendirilmesi gerekir. Yaşamımız için çok önemlidir." Ya da benzer şeyler. Oysa ben "Tartışmaya yanlış yerden başlıyoruz". "Tartışılması gereken bu tür programlardır" dedim. Bu programın benzerlerinden farkı yoktu. Birileri "yaratabilme" ve "yok edebilme" yeteneklerini keşfetmişti. Diğerleri de bu keşfi ilgiyle izliyorlardı. İçlerinde bazen yaratan, bazen yaratılan olma özlemleriyle... Kimi zaman kendilerinden bir şeyler bulup, kendilerini tartışıyor, kimi zaman da kendilerinde olmayanlara şükretmek için fırsat buluyorlardı. Program bittiği an gündemden kalkacak, yerini yeni bir "yaratıcı ve "yaratılan" alacaktı. Tartışılması gereken, topluma özellikle çocuklara verilen yanlış mesajlardı. Emek sarf etmeden ünlü olma, para kazanma gibi sağlıksız kavramların "doğrular" olarak verilmesiydi. Bu yolda her türlü kuralsızlığın, saygısızlığın, insafsızlığın, değerleri ayaklar altına almanın doğru ve geçerli kural olduğunun öğretilmesiydi. Düşünsenize bir ev hanımı olarak, hatta okumuş, çalışmış bir bilim insanı olarak bu denli tanınabilmek, köşe yazarlarına konu olabilmek, her gün basında yer alabilmek için ne yapmanız gerekir? Hastalıklara, sendromlara isimleri verilen bilim insanı sayısı çok azdır ve bunun için ömürlerini vermişlerdir. Halbuki şimdi çocuklarımız bunun kolay ve geçerli yolunu öğrendi. Ama onlara bunu öğretirken, ilerde kimlerin çalışarak ve emek sarf ederek bize gelecek oluşturacağını düşünmüyoruz. Fark ettiğimizde ise çok geç olacak...

ŞAŞIRMAMAMIZ GEREKİR
Kayınvalide ya da daha çok kullanılan şekliyle kaynana olgusu yeni midir? Bu program çıkana kadar biz bu konuyla ilgili bir şeyler yaşamamış, duymamış mıydık? Hadi duymamış, yaşamamıştık, hiç film de mi seyretmemiştik? Tarih kadar eski olan gelin- kaynana tartışması için türküler yazıp, ağıtlar yakan bir ülkenin şaşkınlığı anlaşılır değil. Gelin-kaynana tartışması, her sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyde yaşanan bir sorundur. Hatta, "Gelinim Olur Musun?"dan daha düzeyli bir şekilde olsa da "Bir İstanbul Masalı"nda da aynı sorunu izlemiyor muyuz? Çocuk yetiştirme şeklimiz, bir türlü çocuklarımızın ayrışmasına izin vermeyen tutumumuz, bu olayın bir boyutudur. Daha az ve ama farklı olsa da, damat-kaynana tartışmaları fıkralara konu olmuştur. Kendine yetmeyi bilmeden, devamlı koruyup, kollayıp büyüttüğümüz, sorumluluk almalarına izin vermediğimiz çocuklarımız, evlendikleri zaman da sorumluluklarını alamamaktadır. O sorumluluğu taşımaya zaten hevesli olan aileler de, ilişkiyi çocuklukta olduğu gibi sürdürmekte, ama kimse ilişkiye eklenen üçüncü kişinin itirazını düşünmediğinden sorun çıkmaktadır.

GELİNE YER YOK
Erkek çocuk ve anne arasında 3-6 yaşlar arasında olan ve bitmesi gereken ödipal çatışmaların, yanlış tutumlar nedeniyle bitmemesi, gelin-kaynana çatışmasının diğer bir nedenidir. Beklenen, erkek çocuğun babayla özdeşim yaparak, anneye olan hayranlığını sona erdirmesidir. Ama hem annelerin izin vermemesi, hem de babaların çocuk yetiştirmekten uzak durarak iyi özdeşim modelleri olamamaları nedeniyle, bu çatışma çözümlenemeyip, erişkin dönemde sürmektedir. Anneye hayran olan erkekle, oğluna adeta aşık olan anne arasındaki bu ilişkide ikinci bir kadının, gelinin, yer alması zordur. Ekranlarda izlediğimiz meşhur Semra Hanım sendromu da, aslında Freud'un çözümlenmemiş ödipal sendromudur.
Bir başka çatışma konusu da bizimki gibi toplumlarda kadına tanınan haklardır. Birçok yerde kadın yok sayılır. Biz ne kadar inatla "kadının adı var" desek de, o kadınların adı yoktur. İsim kazanmaları erkek çocuk annesi olduklarında olur. Tıpkı eski toplumlarda erkek çocukların isim alabilmeleri için kahramanlık yapmalarına benzer. Kadın, erkek çocuk annesi olduğunda görülür, bilinir, dinlenir olur. O zaman hükmetme gücü kazanır. Bu gücü önce oğluna, sonrada geline gösterir. Yani kaynana sorunu Semra Hanım'dan öncede vardı ve sonra da olacaktır.

'İSTEDİĞİNİZ HER ŞEYİ YAPTIM'
Bir başkasının birinci olduğu açıklandığı zaman Semra Hanım konuşamadı, yerinden kalkamadı. Ama yüzündeki ifade, bakışı, özellikle de bakışı her şeyi anlatıyordu. Semra Hanım'ın bakışı haykırıyordu: "Sizin istediğiniz her şeyi yaptım, verdiğiniz rolü en iyi şekilde oynadım. O kadar iyi oynadım ki ben bile inandım. Daha kötü olmamı istediniz, oldum. Daha çok bağırmamı istediniz bağırdım. Daha çok aşağılamamı istediniz sınırsızca aşağıladım. Hatta beni o kadar doldurdunuz ki gelin adayıyla yetinemedim, canımdan çok sevdiğim oğlumun kişiliğini ezdim, küçülttüm, yok ettim. Evdeki herkese, oradan dışarıdakilere, hatta eski eşime kadar yöneldi hırçınlığım, sırf siz istediniz diye, sırf siz alkışladınız diye, sırf siz beni konuşuyorsunuz, sırf siz ben kötü davrandıkça, aşağıladıkça daha çok izliyorsunuz diye. Ben sizin istediklerinizi yaptım. Ama siz beni bir anda terk ettiniz. Benim hakkım olanı elimden aldınız. Ben şimdi ne yapacağım?" Evet, Semra Hanım'ın bakışları bunları söylüyordu. Haklısınız Semra Hanım. Size haksızlık yapıldı. Siz istenilen her şeyi verdiniz ama karşılığında sizin istediğinizi vermediler. Verselerdi konuşulacak bir şey kalmayacaktı. Belki bu yazı bile yazılmayacaktı. Halbuki şimdi sizin kaybetmeniz bir süre daha gündem olacak ve tüm kaybedenler gibi unutulacaksınız. Ama üzülmeyin, kazananlar da unutulacak. Size farklı bir şey yapmadı kimse.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA