Terhis olan oğlunu beklerken, onu al bayrağa sarılı tabutta alan annenin feryadı kulaklarımda çınlamaya devam ediyor. "En sevdiğin yemekleri yapmıştım kuzuuuum...
Seni böyle mi karşılayacaktım..."
Askerden izinli geldiğim günlerde annemin hazırladığı mükellef sofralar canlanıyor gözümde...
Akşamdan sarılan etli yaprak dolmaları, uğmaklı mercimek çorbası, kimyonlu köfte, revani... Yüreğin hasretiyle midenin hasretinin vuslata erdiği o muhteşem anlar...
Kim bilir terhis olduğu gün helikopterde vurulup ölen o askerin anası da neler hazırlamıştı oğlu için...
Aynı gün, Altınoluk Yağcılar sahilinde koca bir TIR gördüm. Önünde insanlar birikmişti. Meğer Çanakkale Savaşı'nın 100'üncü yılında oralara gidemeyenlerin ayağına Çanakkale Destanı'nı getirmişler. Harika bir uygulama...
TIR'ın içi birbirinden etkileyici savaş kalıntıları ve kahramanlık destanlarıyla bezeli.
Girişteki panolarda yer alan bir öykünün başlığı dikkatimi çekti: 'Fasulye sever misiniz?' Hemen okumaya başladım.
Edremitli 45 yaşındaki Halil Çavuş'un 20 yaşındaki oğlu Hasan cephedeymiş.
Halil Çavuş'u ansızın askerlik şubesine çağırmışlar. Giderken karısına demiş ki, "Akşama şöyle güzel bir kuru fasulye pişir de afiyetle yiyelim..."
O, evden çıkar çıkmaz, karısı fasulyeyi ateşe koymuş. Ama Halil Çavuş o saat davul zurna eşliğinde alelacele askere alınıp cepheye gönderilmiş.
Oğlu Hasan askerden sağ salim dönebilmiş, ancak baba Halil Çavuş şehit düşmüş.
O günden sonra karısı her kuru fasulye pişirdiğinde sofraya şehit kocası için de bir tabak yemek koymuş. O yiyemediği için kendisi de tek lokma alamazmış.
Bir sofra ve soğumuş iki tabak kuru fasulye... Öykünün sonunda ziyaretçilere şöyle soruluyor: 'Peki siz kuru fasulye sever misiniz?' Aklıma, terhis olan oğlunu sofrada bekleyen anne geldi.
O yemekler bir daha geçer mi o acılı güvercinin kursağından?