Erdal Özyağcılar'ı seviyorum. Çünkü tek derdi; dizide oynayıp para kazanmak değil. İçinde olduğu her projenin mükemmel olması için adeta işlere kendini adıyor. Son zamanlarda öykü yazarlığına da el attı. (Yoksa hikaye koleksiyonculuğu mu desek?)
Şiir yazdığı için, duyguları kelimelere dökmekte usta. Bu yeteneğini yılların deneyimiyle de harmanlayınca, ortaya güzel yapımlar çıkıyor. Yani asıl 'Sevdaluk'; Erdal Özyağcılar ile televizyon arasındaki aşk...
TÜRKİYE TURUNA ÇIKARIYOR
Özyağcılar'ı benim için cazip kılan bir başka neden ise yazdıkları ve oynadıkları ile bizi Türkiye turuna çıkarması...
Yabancı Damat'ta kusursuz bir Gaziantepli olmuştu. Karadağlı'da bilmeyenlere Kazdağları'nı tanıttı. İki Yaka Bir İsmail ile hepimizi Ayvalık, Cunda ve Midilli'ye taşıdı. Şimdi de Show TV'nin yeni dizisi Sevdaluk ile ruhumuzu Karadeniz'in hırçın dalgalarıyla yıkayıp arındırıyor.
Erdal Ağabey, bu projeyi bana 1.5 yıl önce anlatmıştı. Merakla bekliyordum, hiç de hayal kırıklığına uğramadım.
Karadeniz'in, özellikle de Rize'nin Çamlıhemşin'inin, Şenyuva'sının zaten her köşesi ayrı film, ayrı dizi...
İşin içine bir de Demet Akbağ lezzeti katılınca, güzel bir seyirlik olmuş.
Ancak reyting canavarının gölgesi, dizinin üzerine düşmüş. Malum, çetin rekabet koşulları izleyiciyi ve kanal yönetimlerini çok sabırsız kıldı. Bir diziyi tutturmak için ne yapacaksanız, birinci bölümde yapacaksınız. Sonrası afet... Sevdaluk da bu kaygıyla ilk bölüme o kadar çok olay ve mesaj sıkıştırdı ki, zamanla hikayesi aşureye döndü. Doğa bilinci, gurbetlik, kara sevda, çöpçatanlık, yöreye özgü mucitlik, HES mücadelesi, Kazım Koyuncu'ya gönderme bir hastalık belirtisi, tahta araba yarışı, deli balı, tulum, horon derken; dizi daha ilk bölümde ne kadar topu tüfeği varsa ateşlemek zorunda kaldı.
YOLU AÇIK OLSUN!
Yine de ben diziyi sevdim. En azından içinde nefret, entrika, aşk üçgenleri (hatta dörtgenleri), kan davası, cinayet ve tecavüz olmadan da 'yöresel' bir dizi çekileceğini kanıtlamak için yola çıkmış gibiydi.
Yolun açık olsun uşağum!