Dans etmekten ziyade dans izlemeyi seven bir millettik. Ama durum hızla değişiyor. Özellikle Latin danslarına duyulan ilgi giderek artıyor. Kimle konuşsam, tango kursuna gittiğini, çaçaça öğrendiğini filan söylüyor. Acun, her zaman olduğu gibi herkesten önce bu değişimi gördü ve tam zamanında televizyon projesi haline getirdi. Show TV ekranlarındaki Yok Böyle Dans, gala gecesinde izleyiciden büyük ilgi gördü. Fear Factor, Survivor, Var mısın Yok musun, Yetenek Sizsiniz Türkiye, Yok Böyle Dans... Acaba diyorum, Acun kendi televizyon kanalını kursa, Show TV'den daha mı çok reyting alır? Yarışmaya gelince... Önce olumsuz eleştiriler: Işık kötüydü. Gösteri görkemli görünsün diye gereğinden fazla ışık oyunu kullanıldı. Böyle olunca asıl odaklanılması gereken dans figürleri güme gitti. İki yabancı jüri üyesi fazla. Bir ara program CBS televizyonunda yayınlanıyormuş hissine kapıldım. Lilia ve Leila'nın konuşmalarının mutlaka simultane tercüme edilmesi lazım. Ama o zaman da Acun'un otokontrolü devre dışı kalacak. Zira Acun, yabancı jüri üyelerinin sözlerini çeviri sırasında RTÜK kurallarına uyduruyor. Bir de Lilia ve Leila, diğer jüri üyelerinin yorumundan ve Acun'un konuşmalarından hiçbir şey anlamıyorlar. Onların da mutlaka kulaklık yardımıyla simultane çeviri yardımı alması şart. Gelelim yarışmacıların ilk gece performansına:
METİN AROLAT: Bu kadar renkli ve yaratıcı bir adamın bu denli ruhsuz dans etmesi umarım ilk gece heyecanından kaynaklanıyordur.
BURCU ESMERSOY: O ne yaparsa yapsın göze hoş görünüyor. Yaradılıştan torpilli... Tek şanssızlığı, herkesin her zaman ayaklarına odaklanması. Bu kez de öyle oldu.
PASCAL NOUMA: Bu kadar disko tecrübesi olan birinden zaten kötü bir performans beklenemezdi. Dansı da çalımları kadar kıvrak...
NİLGÜN BELGÜN: Henüz havasını bulamamış gibi... Sirtaki gecesini bekliyor olmalı...
BORA KOZANOĞLU: Fiziği, dansa çok uygun. Özellikle hanım jüri üyeleri üzerinde hemen etkili oldu. Gelecek vadediyor.
BURCU GÜNEŞ: Herkes yarışmacılıktan jüri üyeliğine geçer, o tam tersini yaptı. Akademi Türkiye'nin ikincisinde birlikte jüri üyeliği yapmıştık. Bu işi de kıvıracak gibi.
BEDÜK: Tam bir şov adamı. Eğlenmek için orada olduğunu her daim gösteriyor. Geceye neşe ve renk katan bir kaç isimden biriydi. Sokak deyimiyle, hiç kasmadı!
SİBEL ARNA: Kıyafetinin azizliğine uğradı. Keşke o kostümüyle prova yapma olanağı bulabilseydi. Moda kritikleri yazan birine bu hata yakışmadı.
RAGA OKTAY: Hem vasattı hem de gergin. Oysa kendi gibi olsa, her şeyi daha kolay halledecek.
AZRA AKIN: Tartışmasız gecenin yıldızıydı. Klasik bale eğitimi almasının semeresini gördü. Kuğu gibiydi...
DERYA BÜYÜKUNCU: Sadece yakışıklılığıyla ne kadar idare eder bilmem. Sahnedeki figürleri, havuzda ayak çırpar gibiydi.
EDA TAŞPINAR: İşi zor. Sevgilisi Bora Kozanoğlu'nu çapkın jüri üyelerinden mi koruyup kollasın, yoksa rakiplerini mi kontrol etsin?.. O da Sibel Arna gibi kostümüne dolandı. Sanırım bundan sonra koldan bağlı tuvaletleri kimseye giydiremeyecekler.
VE GÜNERİ CIVAOĞLU... Değerli meslektaşımız, sahnede neredeyse hiçbir şey yapmadı. Partneri adeta striptiz kulüplerinde direk dansı yapar gibiydi. Sadece ona tutunup etrafında dolandı. Cıvaoğlu ise partnerini cezve tutar gibi tutuyordu.
Naçizane tavsiyem, o kaliteli televizyon programını şeffaf odadan sunmaya devam etsin ama dansını lütfen kapalı kapılar ardında yapsın!.. Yine de medeni cesareti, ya da bir başka deyişle cüreti kutlanmaya değerdi. Programın yıldızları ise ünlülere dans öğreten ve sahnede onlara eşlik eden eğitmenleriydi. Hepsi de mükemmel seçimlerdi. Onlara bakmaktan, ünlülere pek sıra gelmedi doğrusu... Bu arada bazı ünlüler ile eğitmenleri arasında minik aşk kıvılcımları çakabileceğini söylesem, fazla mı Nostradamus'luk taslamış olurum acaba?.. Programın tek eksiği ise yarışmacılar arasında bir siyasetçinin bulunmayışıydı. Malum, kıvraklık denilince aklımıza önce onlar geliyor ya, o yüzden...