Geçen yıllara oranla festivalin ulusal yarışma filmleri sanki halka daha yakın duruyormuş gibi... Yani, Türkçe filmi daha sonra yeniden gazete sütunlarında 'Türkçe altyazı ile' anlatıp, açıklamaya, "Bakın aslında senarist şunu anlatmak istemiş, yönetmen şu duyguyu ön plana çıkarmaya çalışmış" türünden decoder çalışmalarına gerek kalmıyor. Festivalde keyifle izlediğim yapımlardan biri de Orhan Oğuz'un Hayda Bre adlı filmiydi. Sinema ve televizyon yapımcıları tarafından uzun süre ihmal edilen ve 3 yıl önce Elveda Rumeli ile hatırlanan Balkan coğrafyasından nefis bir insan öyküsü yansıdı perdeye... Filmin en çarpıcı alt metin cümlesi, "Toprakları bizim yapan, tapu kadastro dairesindeki belgeler değil, dostluklar ve sevgilerdir" şeklindeydi. Makedonya'nın masum, ferahlatıcı ve büyüleyici doğası ile İstanbul'un keşmekeşinin çarpıştırıldığı filmde Şaban Aga karakterini canlandıran Makedonyalı Şevket Emrulla'yı çok beğendim. Meğer Orhan Oğuz, 10 yıldır üzerinde çalıştığı bu filmi, gönlüne göre bir Şaban Aga bulamadığı için çekememiş. 40 yıllık tiyatrocu Emrulla ile karşılaşınca da filmi hemen çekmeye karar vermiş ve bence de çok iyi yapmış. Ertan Saban'ın konuk oyunculuğu ise ağıza tat, boğaza feryat cinsindendi. Saban, felçli bir gaziyi canlandırdığı o kısa sahnelerde bile "Bir aktör, sadece gözleriyle nasıl oynar?"ın dersini verir gibiydi. Ama benim en büyük alkışım, Saadet karakterini canlandıran Nilüfer Açıkalın'a... Bu kadar flu bir karakteri, bu denli net bir yorumla perdeye taşımak hiç de kolay değildi. Açıkalın bunu başararak kariyerine son derece parlak bir halka eklemiş. Aynı gün içinde izlediğim Kar Beyaz ise yönetmen Selim Güneş'in ilk uzun metraj filmi olmasına rağmen son derece yürekli bir çalışma olmuş. Sabahattin Ali'nin Ayran adlı öyküsünden yola çıkılarak sinemaya uyarlanan filmi, Artvin'in zorlu kış koşullarında çekmeye kalkmak bile başlı başına bir cesaret işi. Öykü, 1980'in kaotik ortamında, isyan etmek ile yetinmek arasında bir yerlerde sıkışan insanların, sofralarına koyacakları kuru ekmek için bile nasıl insanlıklarından fedakarlıkta bulunduklarını duru bir sinema diliyle anlatıyor. Filmde geçen "Hayatın olduğu yerde umut da vardır" cümlesi ise olan bitenin özeti gibi... Bu arada gösterimler sırasında ilginç ve komik olaylar da yaşanıyor. Kar Beyaz'ın AKM Aspendos Salonu'ndaki galası sırasında bir ara filmin sesi kesildi. O sırada genç birinin -muhtemelen film ekibinden- isyanı karanlık salonda yankılandı: "Makiniiist, filmin içine s.çtın bee!.." Ve ardından yaşlıca bir hanımefendinin sesi duyuldu: "Terbiyesiiiz!.." Bizler 'festival' kelimesini sıradışı, komik ya da akla mantığa sığmayan olaylar için de kullanırız. Örneğin, "Ne festival adamsın yahu" gibi.. Bu yıl Antalya tam festival!..