Bu sezon bana "İyi ki bu ülkede televizyon yazarlığı yapıyorum" dedirten, iki muhteşem dizi var. Zira biz televizyon yazarları artık "iyi şeyler görüp, iyi şeyler yazmak" konusunda giderek daha fazla zorlanır olduk. Bu nedenle Show TV'nin "Ezel" ve atv'nin "Aşk Bir Hayal" dizileri adeta bataklığın içinde açan nilüferler gibi gözümü okşuyor. "Ezel"in son bölümüne bayıldım. Her sahne adeta oya gibi işlenmişti. Oyuncuların "tamamı" olağanüstü performans sergilediler. Özellikle "görme engelli anne" rolündeki İpek Bilgin'in mezarlık ve Ezel'e sarılma sahnelerindeki muhteşem oyunculuğuna şapka çıkarmamak mümkün değildi. Bir annenin, evlatlarını nasıl "gönül gözüyle" gördüğü, onlara parmaklarıyla değil, ana yüreğiyle nasıl dokunup, okşadığı bu sahnelerde olanca şiirselliğiyle ekrana serildi. Yiğit Özşener ve Barış Falay da son bölümde yıldızlaştılar. Giderek daha "özgün" bir hale gelen senaryosu, yönetimi, kurgusu, kamerası, ışığı, müziği ve "ille de" oyunculuklarıyla "Ezel" son yıllarda izlediğim en iyi dizilerden biri. Ve "Aşk Bir Hayal..." İlk bölümlerde "köşeli" yorumlardan özenle kaçınmama rağmen, bana kuralımı bozdurup, daha ekrandaki gala gecesinde benden tam not almıştı. Bugüne kadar töreyi, kan davasını ve Güneydoğu'nun kendine özgü yaşam ritüellerini gazetelerin üçüncü sayfalarının dışına taşıramayan benzer dizilerden farklı olarak öyle bir "insani derinliğe" ulaştı ki, gözlerimi ekrandan alamaz oldum. Oyunculuklara gelince: Nehir Erdoğan ile Emre Kızılırmak'a zaten diyecek söz yok. Ama bana göre bu dizi "Miran Ağa" rolündeki Osman Kılıç'ın "yeniden doğuşu" olacak. Üstün oyunculuk yeteneklerini bugüne dek vurdulu kırdılı dizilerde heba eden Kılıç, bence hem dizinin hem de televizyonların en büyük kazancı oldu.