Müge Anlı'nın programı, benzerleri arasında en fazla "toplumsal katkı" sağlayanı. Hem adalet mekanizmasına güveni tazeliyor, hem insanlara hukuk konusunda rehberlik hizmeti veriyor, hem de ele aldığı konuların daha kısa sürede çözüme ulaşmasında "katalizör" görevi üstleniyor. Bu yönüyle de köşemizden sık sık övgü alıyor. Ancak geçen hafta bir konunun işleniş biçimi beni rahatsız etti. Müge ve ekibi her zaman olduğu gibi "iyi niyetle" hareket ederek, bir ailevi sorunu çözmek için devreye girdiler. Babaanne, yıllardır baktığı torununun, oğlundan olmadığını iddia etmişti. Program ekibi, baba olduğu iddia edilen kişi ve kızından alınan saç ve doku örnekleriyle DNA testi yaptırdı. Sonuç da cuma günü ekranlardan "ilan" edildi. Çocuk, sözkonusu babadan değildi. Yani babaannenin iddiası tıbben doğrulanmıştı. Ekranda uzun bir süre "Çocuk M..... Bey'den değilmiş" (Ekranda ismini apaçık yazdılar, ben cesaret edemedim) yazısı yer aldı. Adli Tıp Kurumu uzmanı Sevil Atasoy ve diğerleri dakikalar boyunca konunun "detaylarına" girerek, aile üyelerinin isimlerini de apaçık kullanmakta sakınca görmeyip, olayı tartıştılar. O anda kendimi 10 yaşındaki o çocuğun yerine koydum. "Babasının belirsiz olduğu" televizyon ekranlarından milyonlara ilan edilmişti. Her ne kadar o kız çocuğu, Müge Anlı'ya yazdığı küçücük bir notla "Ne olur gerçek babamı bulun" diye ricada bulunmuş olsa da, o yaştaki bir çocuğun "muvaffakatının" esas teşkil etmemesi gerekirdi. Keşke, bu konuya hiç girilmeseydi. Keşke "hukuki mahremiyet" içeren bu konu böyle adlı adınca ekrana yayılmasaydı. Zira reşit olmayanların muhatabı olduğu davalar bile "gizli duruşma" ile mahkeme edilmekteydi. Bu mahremiyetin kamuyla paylaşılmasında bana göre hiçbir "toplumsal fayda" bulunmuyordu. Uzman Sevil Atasoy'un dudaklarından dökülen bir başka cümle ise ekran başındaki bir kısım izleyicinin kafasında ciddi soru işaretleri ve derin şüpheler oluşmasına yol açacak kadar ciddiydi. Atasoy, DNA testinin güvenilirliğini vurgulamak isterken, geçmiş dönemlerinde kan gruplarına bakılarak yapılan babalık testlerinin ne denli "güvenilmez" olduğuna da vurgu yaptı. Peki şimdi yıllar önce yaptırdıkları kan testiyle babalık bağı oluşturulan ya da ayrılan insanların durumu ne olacak? Onlar ne hissedecek? İçlerinden kaç tanesi DNA testi yaptırmaya cesaret edebilecek? Kurulu düzenleri bozmaya kim gönüllü olacak? Közlenmiş ateşlerin altı nasıl eşelenecek? İnsanlar beyinlerini kemiren yüzlerce soruyu kafalarından nasıl kovalayacak? Var mı bunun bir yanıtı?