Adını tam olarak yazamıyoruz, C.G. diyebiliyoruz ancak. Neden? Yaşı 18'den küçük olduğu ve hukuk terazisinde "çocuk" olarak tartıldığı için. C.G.'nin 197 gün sonra, 18 yaşını doldurmaya 2 ay kalmışken "teslim edilmesi" işte bu yüzdendir. Eğer iki ay sonra teslim edilmiş ya da yakalanmış olsaydı, muhatap olacağı hukuki süreç çok farklı olacaktı. Baksanıza, yakalandığında elinde kelepçe bile yok. Neden? "Çocuk" olduğu için. Hıh, sevsinler öyle çocuğu... Soğukkanlılıkla markete gidip testere alacaksın, masum bir genç kızı kıtır kıtır keseceksin, sonra da ay farkıyla "çocuk masumiyetinin" ardına sığınacaksın... C.G.'nin yakalanmasında Emniyet mensuplarının özverili çalışmalarının büyük payı var. Özellikle İstanbul'un yeni emniyet müdürü Hüseyin Çapkın ve ekibinin çabasını takdirle karşılıyorum. Ama bana göre en büyük katkıyı medya sağladı. Eğer medya bu kadar kararlılıkla olayın üzerine gitmeseydi, belki de C.G. hiç yakalanamayacaktı. 197 gün içinde "olayı takip etmek" bahanesiyle bu vahşi cinayeti reyting ve tiraja tahvil edenler de oldu. Hatta böylesine dramatik bir olayı "kullanıp", şana şöhrete ulaşmak isteyen sahtekârlar bile türedi. Yine de medyanın büyük çoğunluğu, merhume Münevver'i "ailesinden biri" sayıp, yakalanması için adeta gündemi kanırttı... Ama bana göre asıl "takip" şimdi başlamalı. C.G. 197 gün boyunca nasıl adaletin elinden kaçırıldı? Nerede saklandı? Bunun için kendisine kimler, nasıl, maddi ve manevi yardımda bulundu? Bunlar birer birer açığa çıkarılsın ki, bazı nüfuzlu ailelerin hayta çocukları, arkalarını sağlam bilip, aynı yollara sapmasınlar...