Geçen hafta Beyoğlu'nda tam bir şok yaşadım. Gözde lokantam, her fırsatta uğramaya çalıştığım Hacı Baba'nın kapısına koca bir kilit vurulmuştu. Gerçi lokantanın son günlerde satılmak üzere olduğunu biliyorum, bu sütunlarda haberini vermiştim. Satışın gerçekleştiğini ve Hatay mutfağı sunan bir gruba satıldığını da duymuştum. Yine de bir şok yaşadım. Hacı Baba'yı, yani 1921'den beri hizmet verdiğine göre neredeyse 100 yıllık bu mekanı kapalı görmek, beni yürekten sarstı. Kapıda gördüğüm bir eski çalışanı, içerde tamirat olduğunu, bir ay içinde açılacağını söyledi. Evet, yeni sahipleri bol kebap yapacaklardı. Ama her gün on kadar tencere yemeği, bir o kadar da zeytinyağlı olacakmış... Emin olun, o kadar nostaljik değilim. Fransızların 'passeiste- geçmiş tutkunu' dedikleri türden biri olmamaya, hep geçmişi anıp öven bir yaşlıya dönüşmemeye kararlıyım. Sonunda çok şey değişiyor, eskiler gidip yerlerini yenilere bırakıyor. Sadece eskiler iyiydi, yalnızca geçmiş güzeldi demeye niyetim yok. Ayrıca bu kapitalist düzende bu tür şeyler oluyor: Artık eskisi kadar kâr getirmeyen kurumlar kapanıyor, şirketler veya mekanlar el değiştiriyor. Bu konuda yöneticilerin ve iktidarların suçu olabilir mi?
BU ARTIK KÜLTÜR KIYIMI!
Elbette herbirinin bir başka tarihi, değişik bir öyküsü, farklı bir yokoluş nedeni var. Hepsini ayni kaba koyup benzer denklemler kurmak doğru değil. Ama işte, manzara gözünüzün önünde...Uygarlıktan biraz nasibini almış bir kentte (elbette bir Suudi veya Suriye kentinden değil, gerçekten uygar bir Batı veya Doğu kentinden söz ediyorum) böyle bir kıyım yaşanabilir mi? Bu semti, bu kenti, bu ülkenin kültür hayatını yönetenler, bu listeye bakıp gerçekten üzülmüyorlar mı? Çünkü gidenlerin içinde sineması/ tiyatrosu/gazinosu kadar, yıllar yılı aydınların buluştuğu mekanlar da var: Kulis'ten Çiçek Bar'a, Papirüs'ten Kaktüs'e. Gençlere düzeyli müzik sunan bir Hayal Kahvesi var. Ve bir ülkenin kültürünün ayrılmaz parçası olduğu artık bilinen lezzet şatoları var. Beyoğlu'nun Hacı Salih'siz, Hacı Baba'sız, Borsa'sız, İnci'siz ayni Beyoğlu olduğunu düşünmek mümkün mü? Tüm bu kesimleri uzaklaştırırken, kentsel dönüşümle yenilenecek olan yarının Beyoğlu/ Taksim'inde, kimleri ağırlamayı bekliyorsunuz? Ve de Beyoğlu'nun sahipleri olarak, bunca mekanın birine bile ilgi gösterdiniz mi? Tek birinin durumunu araştırıp yok olma nedenini sordunuz mu, birine bile belediye veya devlet desteği sağlamayı önerdiniz mi? Kapitalizmin ünlü 'bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler' ilkesine sığınmak güzel. Ama kapitalizmin şahını uygulayan ülkeler bile toplumsal hazinelerini böylesine savurmuyor, kültürel zenginliklerini böylesine kolay gözden çıkarmıyor. Öyle değil mi?
ÜRKÜNTÜ VEREN LİSTE
Ama rica ederim. Çıkardığım listeye bakınız. Eğer üzülerek, hatta ürpererek okumuyorsanız, hemen bırakın. Çünkü Beyoğlu'nu hiç bilmemiş, hiç yaşamamışsınız demek. O zaman, bu yazı sizin için değil!.. Evet, Beyoğlu-Taksim'de son sekiz-10 yıl içinde kapanan kurumları hatırlayıp sıralamaya çalıştım. İşte o ürpertici liste:
SİNEMALAR: Tümüyle yıkılanlar: Saray/ Lüks/ Taksim (sonra Venüs, daha sonra Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi).
Kapalı olanlar: Lale/ Emek/ Rüya (eski Küçük Emek), Alkazar/ Yeni Melek/ Elhamra. Ayrıca Sinepop yeni kapandı, Beyoğlu sineması ise kapanmak üzere!..
LOKANTALAR / PASTANELER: Rejans, Hacı Salih, Borsa (sadece fast food bölümü var), Hacı Baba, Tepebaşı Pelit, İnci Pastanesi (şimdilik açık, ama Cercle d'Orient'da onarım başladığı anda yıkılacak).
DEĞİŞİK MEKANLAR: Yıkılanlar: Maksim Gazinosu, tümüyle yok edilen Anadolu Pasajı, kapanan Vakko, Hayal Cafe.
Kimlik değiştirenler: Kulis, Papirüs, Çiçek Bar, Kaktüs. Nasıl, korkunç değil mi? Bu kadar yıkım ya da dönüşüm, nerdeyse bir kıyım düzeyine yaklaşıyor. Beyoğlu'nun temsil ettiği, iki yüzyıldır bu kentin kültür, yaşam ve eğlence merkezi olmuş, biraz da Türkiye'nin 'Batı'ya açılan yüzü' olmuş bu semtin bu adı konulmamış yokoluşu, gerçek bir dram değil mi?