İyisiyle kötüsüyle insan öyküleri SABAH'ın baş sayfa portföyünde önemli bir yer tutar. Kimi sevindirir, kimi düşündürür, kimi gurur verir, kimi ise iç burkar.
SABAH, "insana dair" haberleri işlerken, o kendine özgü farkı, derinliği, "adil duruş"u yakalayabiliyor mu?
SABAH okuru Markar Esayan, bu soruya yanıt bulmamıza yardımcı olacak bir şikâyeti geçen hafta gündeme getirdi.
20 Temmuz tarihli SABAH'ta Deli Diye Diye Delirttiler manşetiyle aktarılan bir cinayet öyküsüydü, şikâyet konusu.
Haberde, eşi tarafından boşanma davası açılan polis memuru Mehmet Narin'in, (spotta "düzmece" diye nitelenen) bir Adli Tıp raporuyla hakkında akıl hastası teşhisi konması ardından kızı Z. ile görüşmekten men edilmesi, akıl hastası olmadığını kanıtlamak için (AİHM'ye kadar) verdiği mücadele ve eşini sokakta öldürmesiyle sonuçlanan öyküsü anlatılmaktaydı.
İç sayfada, Polis Mehmet'i 'Deli' Diye Diye Delirttiler başlığıyla sunulan haberde, bir ailenin trajik öyküsü ayrıntılarla sunulmuş. 2002'de evlendiği belirtilen Mehmet - Sefaniye Narin çiftinin 2004'te boşandığı, verilen rapor yüzünden polisin dört yıl maaş alamadığı, kızını telefonla aradığında onun kendisine 'deli Mehmet' demesinin cinayete götüren süreçte "bardağı taşıran son damla" olduğu ve Nisan 2009'da eşini Bursa'da bir otobüs durağında beş el ateş ederek öldürdüğü anlatılmakta.
Küçük kızın fotoğrafı altındaki yan haberin başlığı, Duruşmada Bile 'Deli Değilim' Dedi şeklindeydi. Burada Narin'in öldürmek için ateş etmediğine dair ifadesi de yer alıyordu.
Esayan, haberin "suçu mazur gösteren" bir dille yazıldığını, olup bitenlerin tek taraflı anlatıldığını, metinde bir dizi maddi hatanın da yer aldığını yazdı.
Şu görüşlerinin altını çizdim:
Manşetin ifadesi ve haberin dili itibarıyla Sefaniye Narin'in ölümü hak ettiğine ikna olmamız beklenmektedir âdeta. Mehmet Narin o kadar mağdur edilmiştir ki, cinayeti işlemeye mecbur bırakılmıştır. Yıllar süren bu mağduriyet silsilesinin en ehemmiyetsiz ayrıntısı, işlediği cinayettir.
Ortada, deli olmadığını ispatlama mücadelesinde sekiz rapor alan bir polis memuru var. Önceden yakınlarına söylediği gibi, planlayarak, taammüden karısının canını almış ve suçüstü yakalanmış. Ama haberde bu en önemli konu muğlak.
Ortada canı alınmış bir kadın var. Hikâyenin kadın kısmı nerede? Adlî Tıp, mahkeme süreci hakkındaki gerçekler nerede?
"Gazetecilik, katil veya mağdurla empati kurmak değil, haberi tarafsız ve tüm öğeleriyle, ayırımcı olmayan bir dille okuyucuya sunmak değil mi?" diye soran Esayan, biraz ombudsmanlık yaparak öykünün öteki veçhesine de baktı daha sonra.
Bunu da "Hikâyenin bu kadar yanlı ve özensiz yazılması gerçekten sarsıcıydı. Haberin dili maktulün öldürülmeyi adeta hakkettiği izlenimini veriyordu. Muhabirin de, Sabah yazı işlerinin de niyetinin bu olmadığını düşünüyorum. Gazeteciliğin vahşi hızı ve bizim mesleğin şeytanı olan haber iştahının dizginlenememesi pek çok insanın zarar görmesine yol açıyor. Bu vahşi savrukluktan kurtulmak için genelde "öncelikli" gündemimizde görmezden gelinen "küçük insanlar"ın hikâyelerine daha yakından bakmak gerekir diye düşünüyorum" diye gerekçelendirdi.
Esayan'ın maktul Sefaniye Narin'in ağabeyi ve avukatından edindiği bilgi ve iddialar, haberin adeta "yeniden yazımını" gündeme getirmişti:
Narin çifti 1998'de tanışıp 2000 yılında evlenmiş. 2001 yılında kızları Z. doğmuş.
Sefaniye'nin ailesinin iddiasına göre, çiftin aralarında şiddetli bir geçimsizlik sürmüş.
Ana nedenler parasızlık, ayrı ev açamamak, evlenmeden evvel gelinin ailesine verilen paranın Mehmet Narin'ce sürekli geri istenmesi, Sefaniye'nin 'öğretmen olmadığı halde kendini öğretmen olarak tanıtması', yeterince güzel olmaması ve estetik ameliyatı yaptırmayı kabul etmemesi vs olmuş.
Uyumsuzluk ailelere de yayılmış, Z.'nin kimde kalacağı konusu çatışmanın merkezine oturmuş.
Sefaniye, el yazısıyla mahkeme hâkimine yazdığı 2004 tarihli mektupta, eşinin iyi niyetli çabalarını sabote ettiğini, kızlarıyla ilgilenmediğini, kızını almakla tehdit ettiğini, ev açamadıklarını vs anlatmış.
Sefaniye'nin 'tarafı' SABAH'taki bazı bilgileri de yalanlıyor:
Sefaniye, evlerinin 10 metre yakınındaki otobüs durağında öldürülmüştür. Vücuduna beş değil, 12 el kurşun isabet etmiştir. Katilin üzerinde yedek şarjör de bulunmuştur; yani "öldürmeye hazırlıklı"ydı.
Mehmet Narin'e "paranoid kişilik bozukluğu" teşhisini koyan Bursa 1. Aile Mahkemesi'nde bilirkişi olarak görev yapan B.Ş'yi, Sefaniye Narin tanımamaktadır. Zaten aynı teşhis Adlî Tıp 4. İhtisas Dairesi, itiraz üzerine de Adlî Tıp Genel Kurulu'nca onaylanmıştır.
Sonrasında Mehmet Narin'in görev yaptığı Domaniç İlçe Emniyet Amirliği'nin (boşanma davasından bağımsız) talebi üzerine Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden istenen rapor da aynı teşhisi tekrarlamış. Mehmet Narin vesayete alınmış.
Maaşını babası çekmiş.
Sabah'ın haberinde cinayetin işlenmesinde bardağı taşıran son damla olarak gösterilen, çiftin kızları Z. telefonda babasına "Deli Mehmet" diye hitap etmemiş, böyle bir telefon görüşmesi yapılmamıştır.