SABAH okurları, uzunca bir süredir Deniz Feneri davasının Almanya'daki ve Türkiye'deki boyutları ile ilgili gelişme ve tartışmaları takip etmekteler.
Hakkındaki yorum ve spekülasyonlar ne olursa olsun, ortadan "kaybolmayan" bir hukuksal süreç ve yansımaları ile karşı karşıyayız. Yapılan açıklamalar ve işaret edilen kişiler tarafından verilen cevaplar da bunun kanıtı.
Deniz Feneri haberleri ve tartışmalarının bir boyutu RTÜK Başkanı Zahid Akman'la ilgili.
Geçen salı günü TV kanalları, ajanslar ve internete düşen haberler, pek çok gazetede çarşamba günü yer aldı ve devam etti.
CNN Türk Haber Müdürü, meslektaşımız Rıdvan Akar'ın Almanya'da yaptığı bazı çalışmalar sonucunda salı günü verilen haberlerde, Zahid Akman'ın Almanya'ya girişinin yasak olduğu yolundaki haber ve bilgileri yalanlamak için gösterdiği belgede tahrifat yapıldığı öne sürülmekteydi. Bu, Main Taunus Eyalet Yabancılar Dairesi'nce yapılmış açıklamaya dayandırıldı. Açıklamayı, Akman'ın avukatı Hakan Yıldız'ın peş peşe yaptığı açıklamalar izledi. Yıldız, "Evrakta tahrifat yok. Olay, müvekkilin özel hayatına ilişkin bir e-mailin bir kısmının kamuoyu ile paylaşılmasından ibarettir" diyordu.
SABAH okurları, bazı rakip gazetelerde yer alan bu haberi çarşamba günü bulamadılar.
Sorular peşinden geldi: Sürecin siyasi niteliği nedeniyle, acaba SABAH "çekingen" mi davranıyordu?
Okur Temsilcisi'ni çarşamba günü arayan bir okur, "Ben bankacıyım, sadece Sabah okurum" diyerek şunu söyledi:
"Saf bir gazete okuru değilim. Saf bir vatandaş da değilim. Ülkemizin nasıl bir siyasi gerginlik ortamına itildiğini de görüyorum. Deniz Feneri davasıyla ilgili epeydir şüphe dolu görüşler duyuyorum. Bunun hükümete karşı komplo olduğunu söyleyen arkadaşlarım var. Bana inanılmaz şeyler anlatılıyor. Bilemem. Ama ben yıllardır okuduğum bu gazeteden bana, varsa bu davanın arka tarafına neler olduğunu, kimin ne yaptığını, doğrusunu yanlışını anlatmasını isterim. Konuya bu gazete sayesinde vakıf olmak isterim. Bugün (Çarşamba) hiçbir haber okuyamayınca ve bazı arkadaşlardan 'şu olmuş falan gazete şöyle yazmış' diye duyunca, açıkçası sevinmedim. Benim gazetemde bu niye verilmedi diye üzüldüm. İtiraf da edeyim, kafam karışık. Bana neden bu olup bitenin doğrusu nedir anlatmak gereği duyulmuyor, bilmek isterim."
Perşembe günü, gelişme ve tepkiler sürerken, SABAH'ın haberi, iç sayfadan Belgedeki Tahrifat İnternette Çıktı başlığıyla aktarılmıştı. Bir yan haberde ise Akman hakkında yedi soruşturma bulunduğuna dair bilgilere yer veriliyordu.
Bu arada, Akman'ın, tahrif edildiği öne sürülen bu belgeyle Eylül 2008'de Ankara'da bir mahkemeden tekzip kararı aldırdığı, hatta bu kararın bir gazetede yayınlandığı da yine CNN Türk'te Akar imzalı bir haberde yer aldı. (Resmi ve özel evrakta sahtecilik, suç sayılıyor.)
Gelişmeler bu boyuta varınca, Akman bir basın toplantısında iddiaları yalanladı.
Başbakan Erdoğan da "dava sonucunun beklenmesi gerektiği" yolunda bir açıklamayla haber akışına katkıda bulundu.
Bu açıklamalardan sonra, SABAH okurları, Akman'la ilgili gelişmeleri cuma gününden itibaren, iç sayfada verilen "Akman: Külliyen Yalan" başlıklı haberlerden okuma imkânı buldular.
Gazetelerinin pek haber atlamamasına yıllardır alışmış dikkatli ve hassas SABAH okurlarının, çarşamba günkü "kesinti" hakkında "neden?" diye sorma hakları var. Neden?
Bu soruyu onlar adına sorduğumda, açıklama, "Salı günü yaşanan haber trafiğinde bir aksama nedeniyle" oldu. Israrlı araştırmalarım sonucunda bunun gerçekten bu nedenle olduğunu inandırıcı buldum. Haber gündemdeymiş, ama telaş içinde kenara itilmiş, sayfa dışı kalmış. Okurların kuşkuları dağılsın: Ortada kasıt, "karartma", kötü niyet, sansür yok. Bu tür ihmaller her zaman yaşanır; hemen her gün gazetelerde genel yayın yönetmenlerinin can sıkılır.
Zaten habere ertesi günlerde yer verilmesi de kasıtlı ihmal olmayışının kanıtı.
Peki, perşembe günkü haber tatmin edici miydi? "Tahrifat internette çıktı" başlığını gelişmeyi net anlatan bir ifade olarak görmek mümkün değil. Haberin ilk cümlesine de yansıyan, "Alman polisi tesadüfen öğrendi" yönlü kurgu bence sorunlu. Çünkü, asıl gelişme, haberin ortasında gelen "Akman hakkında tahrifattan soruşturma açıldı" şeklindeki polis açıklaması.
Her ne kadar, konuyu Nazlı Ilıcak yorumladıysa da, iş yorumla bitmiyor.
Haberin gazete okuru için "nesnel" yeri, etkisi ve önemi farklı.
SABAH okurlarının hassasiyetini iyi anlamak ve hissetmek gerekir: Akman'ı odak noktasına oturtan bu gelişmeler, SABAH'ta diğer gazetelerden daha berrak ve adil, daha kapsamlı bir haberciliği gerektiriyor.
Zihinlere düşen kuşkularda, davanın ve ona doğrudan ve dolaylı olarak bağlı gelişmelerin siyasi boyutları nedeniyle, "yandaş medya" yaftalamalarıyla ilgili bir tarafı da var. Bunun panzehiri tek: İlkeli ve dürüst habercilik.
Deniz Feneri ve Akman haberleri, aksi yönde yorum olsa da, gündemin önemli maddeleri arasında. Olmasa zaten tartışılmaz.
Hakkındaki suçlamalar, Akman'ın cevap vermesine yol açmakta. Çünkü ortada, eğer doğru çıkarsa, suç teşkil edecek iddialar var. Bu nedenle, dava sonuçlanana kadar, RTÜK'ten çekilmesi yolunda, AK Parti içine kadar uzanan (Arınç), yaygın ve ısrarlı "istifa et" talepleri söz konusu.
Süregiden ve bizim tabirle "yaprak yaprak açılan" bir gelişmede, ciddiyeti ve uyanıklığı sektöre damga vurmuş bırakmış bir gazetenin duyarsız kalmaması, bu gelişmeyi hangi nedenle olursa olsun görmezden geldiği izlenimi yaratmaması, izlemede "geride kalmaması", okura "işin aslı nedir?"i anlatacak dinamizmi yakalaması, okurun esas beklentisidir.
Gazete için, okuru için her gün aynı ölçüde önemli. Haber, eğer ülkeyi ve hizmet edilen okuru ilgilendiriyorsa, sonuçlarına bakılmadan, duraklamadan, her yönüyle, iyi işlenerek sunulmalı. Bu, SABAH'ın öz varlığına yerleşmiş bir taahhüt.