Siyasi iktidarları çileden çıkartan herhalde "Eleştirilmek" ya da "Muhalefet edilmek" değildir.
Sade siyasi iktidar sahipleri değil, her çeşit düşünce veya farklı konum sahipleri de "Önyargılar" a hedef olduklarında çileden çıkmazlar mı?
Çünkü önyargılar bilimsel olguların veya gerçeğe dayalı verilerin üzerinde inşa edilmez.
Bir İskoçyalı yargıcın (Francis Jeffrey 1773-1850) şöyle bir sözü var:
- Bir sabah uyandığımızda yeryüzündeki tüm insanların aynı ırktan, aynı renkten olduklarını ve aynı düşünceyi paylaştıklarını görseydik, o gün akşama kadar önyargılı bakacağımız yeni bir konu mutlaka bulurduk.
Kendi toplumumuzdan da biliyoruz ki ideolojik eğitim önyargıları gidermek yerine bunların kemikleşmesine sebep oluyor.
Bakıyorsunuz "Bu halkın düzeyi demokrasiyi taşımak için yeterli değil" benzeri düşünceleri diplomalarına dayalı olarak seslendirenler çıkıyor.
Kendileri gibi olmayanları "Tehdit" ilan edenler, bazen rejim muhafızları bazen de din muhafızları olmuyor mu?
"Tartışılmazlar"ı olanların önyargıları bunları tamamlıyor.
Sonu kamplaşmaya, kitlesel şiddet olaylarına, toplu nefretlere dayanan süreci bu önyargılar besliyor.
Büyük Voltaire de önyargı kavramını en çarpıcı biçimde tanımlayanlardan.
Şöyle demiş:
- Benim hiç önyargım yok. Ben herkesten eşit nefret ediyorum.
Bir siyasi iktidarı seçimle değiştirecek sabrı ve çabası olmayanların, demokrasi ile bağdaşmaları mümkün olmayan önyargılarını "Keşke asker gelse de bunlardan kurtulsak" şeklinde seslendirdiklerini geçmiş yarım yüzyılda defalarca duymadık mı?
Şöyle bir sıralayın çeşitli konulardaki önyargılarınızı.
Hatırlayın temcit pilavı haline dönüşmüş klişe cümleleri, sloganları...
Bakalım "Açılımlar" mı yoksa "Önyargılar" mı kazanacak sonunda?