Okuma yazmayı da, yabancı dili de evinde, kendi başına öğrenmiş.
Bedensel sakatlığı yüzünden dış dünya ile ilişki kuramamış, içine kapanmış, kendi yarattığı bir dünyada yaşamış Tuğcu. Aslında daha da fazla öyküsüyle tanışacakmışız ama kendi engellemiş bunu. Bir gün canı bir şeylere çok sıkılmış ve doldurduğu yüzlerce sayfayı evinin bahçesinde yakmış, yok etmiş usta yazar.
Neler vardı?
Kuklacı, Bir Garip Kızcağız, Babam ve Ben, Yetimler Güzeli, Dilenci Baba, Kuyulu Bahçe, Annelerin Çilesi, Yetim Ali, Dağdaki Yabancı, Sokak Köpeği, Deniz Kızı, Benim Annem, Küçük Serseri, Şeytan Çocuk, Yılanlı Bağ, Baba Evi, Balıkçının Kızı, Küçük Hanım, Güllü Bahçe, Tanrı Misafiri, Bir Dağ Masalı, Küçük Erkek şu anda anımsayabildiğim öyküleri.
Betimleme kralı
Çok kızan, bozulan da var ona. İnternet sörfü sırasında birine rastladım şöyle diyordu; "Hakkımda karar veremediğim yazar. Kabul etmek gerekir usta bir edebiyatçı. Empati olayını bu denli iyi kuran nadir yazarlardan. Dili, kurduğu dolambaçlı cümlelere rağmen nasıl bu 'anlaşılır' dır anlaşılamaz. İlaveten betimleme sanatının kralıdır kanımca.
Sansar yedi
Ama 9-10 yaşındaki çocukların psikolojisini nasıl ve neden bu kadar profesyonelce bozmuştur bilinmez. Kötülük bilmeyen temiz kalpli 10 yaş çocuklarına o muhteşem diliyle neden travma öyküleri anlatır? Neden annesini otobüs ezmiş, babasını sansar yemiş çocuğun hayatını yazar?..