Türkiye'nin Marksist ve Leninist olmayan, kafası çalışan, halden anlayan, bağımsızlık iddiası olmayan gerçekçi Kürt politikacılarına ihtiyacı var.
PKK kaybedince küçük Emrah moduna bağlayarak ağlayan, PKK ile arasına mesafe koyamadığı, bağımsızlık ve bölücülük peşinde koştuğu için kodese tıkılan Selahattin Demirtaş ve saz arkadaşlarının ne Kürtlere ne de Türkiye'ye en ufak bir faydasının olmadığı çok açık.
Yaptığı yanlışlarla meşru siyaset zemininden kayan HDP'nin yerine; güçlü yerel yönetim anlayışını özünde benimsemiş, bölge halkının daha çok söz sahibi olması için gayret gösteren, Kürtlerin gerçek çıkarlarını savunan, Ak Parti ve diğer partilerle diyaloğu sürdürebilecek, olası yeni bir anayasa çalışmasına olumlu katkı sunabilecek yeni bir Kürt partisi kurulmalıdır.
Bu partinin öne çıkan en önemli özelliği; şiddete, çatışmaya, iç savaşa ve devrimci halk savaşına şiddetle karşı çıkması, PKK ile arasına mesafe koyması ve demokratik mücadeleyi esas alması olmalıdır...
Son haftalarda Güneydoğu'da ve ötesinde böyle bir yeni oluşumun mimarlarının toplantı üstüne toplantı yaptığı, halk ayağını nasıl örgütleyeceklerine dair kafa patlattıkları ve bu yeni oluşuma Osman Öcalan ve Nizamettin Taş gibi isimlerin de destek verdiği gelen haberler arasında. Hatta böyle bir partinin siyaset sahnesine 2017 Şubat ayı gibi çıkacağı da belirtiliyor.
Doğrusu bu yeni oluşumda Altan Tan da üzerine düşeni yapmalı ve yerini almalıdır...
Göktürk-1 uydusu
Bildiğiniz gibi İsmet Paşa'nın emriyle 12 Aralık 1946 yılından itibaren okullarda kutlamaya başladığımız Yerli Malı Haftaları'nda fındık, fıstık, ceviz veya üzüm, mandalina gibi yöresel kuru ve yaş meyve çeşitleri getirirdik sınıflarımıza.
Hatta bir keresinde öğretmenimiz aşağıdaki faşist şiiri bile ezberletmişti bize.
Eğer avuç açmamak istersen hiç kimseye,
Muzu, hurmayı bırak; Üzümü, inciri ye.
Ey Türk kızı, Türk oğlu, Budur kurtuluş yolu.
Fındık, ceviz hepsi var; Yok eşi yün, ipeğin,
Yurduna sevgisi var; Yerli malı giyenin.
Ey Türk kızı, Türk oğlu, Budur kurtuluş yolu...
Artık okullarda Yerli Malı Haftası kutlanırken Yeni Türkiye ile birlikte ülkemizde üretilen ve geliştirilen bilimsel ve teknolojik ürünler gündeme getirilmeli..."Yerli malları" denildiğinde artık akıllara sadece elma, kuru kayısı, kısır ve kek değil silah, uçak, araba, füze, uydu vs... şeyler gelmeli. Bunların sunumları yapılarak sınıfların adeta bilim ve teknoloji sergisine dönüştüğüne şahit olmalıyız. Böylece çocuklarımıza, bıraktığımız mirası gösterip onlardan bunların devamını getirmelerini istemeliyiz.
Nereden nereye... Yalnızca Anıtkabir'in bayrak direğinin ipini üretebilen ve bunu gazetelerde manşet yapan CHP'nin Türkiye'sinden Ak Parti'nin yeni uydu üreten Türkiye'sine... Tarım toplumundan bilim, teknoloji ve sanayii toplumuna...
Son yıllarda bürokratik vesayetin kırılmasından sonra ülke olarak dünyaya açıldık ve küresel rekabet potasına girdik.
Ülkemizde her tarafta yükselen gökdelenlere, Avrupa ve ABD'deki benzerlerinden farksız AVM'lere ve patlayan turizme tanık oluyoruz.
Hatta bunların da ötesinde bunalıma girmiş Avrupa'yı kudurtacak temel yatırımlara imza atıyoruz. Kendi tankımızı, kendi topumuzu, kendi roketimizi, kendi uçağımızı, kendi denizaltımızı üretiyoruz. Yerli savaş sanayimizi kuruyoruz tarihimizde ilk kez!
Bu duruma en son olarak: Hem sivil hem de askeri uygulamalarda kullanılmak (askeri alanda istihbarata yönelik) üzere TSK'ya ait dünyanın her yerinden çok yüksek çözünürlüklü uydu görüntüsü sağlayacak Göktürk-1 uydusunun başarıyla fırlatılmasını örnek verebiliriz.
Göktürk-1 uydusu, 2012 yılında fırlatılan Göktürk-2'den sonra ikinci askeri uydumuz.
Erdoğan, Ankara'da düzenlenen törende "Uydularımızı artık kendimizin geliştirmesi ve üretmesi şart. Göktürk-1'deki yerli katkı oranı yüzde 20. Bundan sonraki uydumuzu tam tersi bir oranla uzaya göndermeliyiz" diyerek ilgili ve yetkili kişilere hedef belirledi.
Açıkçası evlatlarımıza ve gelecek kuşaklarımıza böyle bir ufku, böyle bir misyonu ve vizyonu vermek zorundayız. Ve tabii ki eğitimi de...
Ne yazık ki ülkemizde yıllarca CHP tarafından Batı karşısında boynu bükük, kaprisli ve kompleksli kuşaklar yetiştirilmeye çalışıldı.
Öyle ki yabancıların ürettiği her ürüne hayranlıkla bakan, ABD ve Avrupa'daki her gelişmeyi ağzının suyu akarak seyreden ama ben bunu daha iyi yaparım diyemeyen ezik nesiller yetiştirilmek istendi. Ne yazık ki kısmen başarıldı da.
Hatta bilimin ve teknolojinin merkezi olması gereken üniversitelerimiz başörtüsü gibi konularla yararsız ve boş tartışmalarla meşgul edildi. Abesle iştigal ettirildi yani.
Çok şükür Türkiye artık içi boş beyhude tartışmaları geride bıraktı.
Türkiye son 15 yılda her alanda yakaladığı bu ivmeyi sürekli yükselterek geleceğe dönük maddi ve manevi yatırımlarına devam edecek...
Ülkemizde bilim ve teknolojinin ilerlemesi için gerçekten her açıdan donanımlı insan yetiştirmeye ihtiyaç var. Bunun için eğitimde nicelikle beraber niteliğin de artırılması gerekiyor. Derslik sayısının artırılması veya zorunlu eğitimin daha erken yaşlara çekilmesi olumlu gelişmeler olsa da eğer eğitimde nitelik artırılmazsa bu gelişme aleyhimize dönebilir. Öğretmen yetiştirmeye önem veren, idealist öğretmenleri törpülemeyen aksine teşvik eden bir eğitim bürokrasisine ihtiyaç var.
Ayrıca alanında ciddi kabiliyetlere sahip olan çocuklar; özel yetenekli çocuklarla ilgilenen Bilsem, Belediye bünyelerinde açılan Enderun Mektepleri ve Çocuk Üniversiteleri gibi oluşumlar vesilesiyle belirlenip yönlendirilebilir. Bu kurumlar bilim ve sanat insanı yetiştirme konusunda oldukça önemli adımlar atıyorlar. Çocukların ilgi ve kabiliyetlerinin Enderun Mektebi yöntemi ile önceden keşfedilip erken yaşlarda doğru alanlara yönlendirilmeleri eğitimdeki kaliteyi artıracaktır.
Özel okullardan bazıları "insan yetiştirme" amacını kâr amacının önünde tutabilenler ve idealist idarecilere/eğitimcilere sahip devlet okulları da büyük gayretlerle nitelikli insan yetiştirme görevini üstlenmeye çalışıyorlar. Devlet okullarında özellikle de İmam Hatip Liselerinde yaygınlaşan "Proje okulu" uygulamaları eğitimin niteliğinin artırılması yolunda çok önemli bir adımdır. İki yönlü gelişen, hem bilim ve sanatta öncü hem de dinini diyanetini bilip idrak eden gençler yetiştirme vazifesini İmam Hatip Okulları çok güzel üstlenmiş durumda.
Bir de nitelikli çocukların yetişmesi için nitelikli ebeveynler yetişmesinin gerekliliği kavranabilse, bunun için ciddi çaba sarf edilse, özellikle de evlerde aileleri, anneleri feci halde zehirleyen hatta yoldan çıkarmaya, yozlaştırmaya çalışan TV programlarına bir el atılabilse o zaman her şey çok daha güzel olacaktır. Sonuçta okulda verilen eğitimin evde zayi olmaması için bu konuya da el atılması oldukça önemlidir. Vesselam...