Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Müzakere masasına kimler oturur?

Son günlerde duyduğum en umut verici sözlerden biri Başbakan Davutoğlu'ndan geldi... Başbakan lafına, "Çözüm Süreci'nde o kadar mesafe alınmışken ve şiddetin, terörün bütünüyle bitirileceği bir aşamaya geçilmişken..." diye başladı... Ardından PKK'yı suçladı... Ve cümlesini şöyle noktaladı: "Bizden kaynaklanmadığı halde (Süreç'in durması) içimize sinmeyen bir durumdu."
Bu sözlere "umut verici" diyorum. Çünkü bence, 1 Kasım'dan sonra yavaş yavaş Süreç'e dönüleceğinin sinyalini veriyor.
Ancak dönüş hiç kolay olmayacak. Türkiye'de gayet güçlü bir savaş lobisi var. Lobinin kimlerden oluştuğunu anlamak istiyorsanız, işte size anahtar cümle: "Terör örgütüyle masaya oturulmaz."
İşin ilginç tarafı, bu cümlede gerçek payı bulunuyor. Ve o pay, çözümü engelliyor. Şöyle...
Islak sonbahar yapraklarının azizliğine uğrayıp ayak bileğimi fena halde burkunca... İki hafta, pavurya gibi yatıp, penguen gibi yürümek zorunda kaldım... Böylece kaçırmış olduğum bazı dizileri internetten seyretme imkânı doğdu.
Bunlardan biri İsveç- Danimarka ortak yapımı "Köprü" idi. Köprü'nün ikinci sezonunda (görünüşte) çevreci bir grubun başvurduğu terör eylemlerini izledik.

Kolluk kuvveti kafidir

Mesela benzin yüklü bir tankeri kaçırıp otoparkta havaya uçurdular. İnsanlar öldü, araçlar parçalandı.
İşte böyle bir gruba ben gönül rahatlığıyla terör örgütü derim. Grubun siyasi fikri vardır: Çevrenin korunması, vs. Ancak toplumsal destek zayıftır. Grup da hem kitleleri "bilinçlendirmek", hem de siyaset sınıfını "uyarmak" için teröre başvurur.
Böyle bir grupla masaya oturulur mu? Oturulmaz. Çünkü bu örgütün varlığı, polisiye bir sorun oluşturur. (Nitekim dizide, ortak çalışan Danimarka ve İsveç polisi olayı çözüyor.)
Gerçek dünyaya, Türkiye'ye gelirsek, örnek olarak DHKP-C var. Ona da terör örgütü diyebiliriz.
Grubun en çok ses getiren iki eylemi, Sabancı ve Savcı Mehmet Selim Kiraz cinayetleri, toplumun sosyalizm yolunda "bilinçlenmesine" bir katkıda bulundu mu? Yoo... Çünkü örgütün arkasında kayda değer bir kitle yok. Dolayısıyla DHKP-C de nihayetinde polisiye bir sorundur.

IŞİD ile pazarlık?
Çevreci teröristlerle veya DHKP-C'lilerle müzakere masasına oturulmaz diyorum. Çünkü müzakereyi yürütecek görevli, devleti temsil ediyor. Peki, masanın karşı tarafına oturacak militan kimi temsil ediyor? Kimseyi! Sadece kendisini ve üç-beş kişiyi daha...
Peki ya IŞİD? Ona sadece bir terör örgütü denebilir mi? Diyenlere şaşıyorum. Britanya'dan daha geniş bir alanı kontrol eden... Maaş verip belediye hizmetleri götüren... Hepsi bir yana, ABD'nin yok edebilmek için birçok ülkeyle işbirliği yaptığı "devlet benzeri" bir oluşuma, basitçe "terör örgütü" denebilir mi?
Bir soru daha: İmkân olsa, IŞİD ile masaya oturulup müzakere yapılır mı? Bence yapılır. Çünkü adamların arkasında Irak ve Suriye'deki Sünni Araplar var. (Türkiye'de 2 milyon sempatizandan söz ediliyor.)
Kıssadan hisse: Hemen değil elbette ama önümüzdeki dönemde hem Öcalan'ı, hem de Kandil'i de devreye sokan bir Çözüm arayışının başlaması, Türkiye'nin yararına, lobinin zararına olacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA