Çarşamba günü son bulan Tasarım Bienali'nin ardından, şöyle yazmıştım: Pek az kişi olayın felsefesiyle ilgili. Tasarım dendiğinde, Türkler 'tasarlanmış objeler' görmek istiyor. Masa, saat, tencere de olabilir, bina maketi de... Yeter ki somut olsun.
Bunun üzerine, İKSV Başkanı Bülent Eczacıbaşı, etkinliğin diğer boyutlarına dikkat çeken bir mesaj gönderdi. Değindiği noktalar önemli. Müstakbel bienaller hakkında ipuçları veriyor:
"Yazınızda belirttiğiniz konuda sizinle hemfikirim. 'Güzel tasarlanmış objeler' beklentisini bir şekilde karşılamamız gerekiyor. Bunu ikinci tasarım bienalinin düzenlenmesinde mutlaka dikkate alacağız.
Tabii burada bir dengeyi iyi korumamız önemli. 'İstanbul'u tasarım dünyasının haritasına ve takvimine sokmak' gibi bir amacımız var.
Tasarım dünyasının önde gelen yazarlarını, yaratıcı kişilerini, eleştirmenlerini İstanbul'a çekmek istiyoruz. Tasarım odaklı inovasyon ortamına ancak böyle bir katkıda bulunabiliriz. Onlar ise tasarımı etkileyen yeni akımlar, teknolojik, sosyal, ekonomik gelişmeler; uygulama alanlarındaki sorunlar ve trendlerle ilgili işler görmeye öncelik veriyorlar ki bienallerin amacı da genellikle bu doğrultuda oluyor.
Bu nedenle Bienal çok olumlu yorumlar aldı ve 'Artık İstanbul'da dünya çapında bir tasarım bienali var' denildi. Güzel tasarlanmış objeler ön plana çıksaydı, 'Türkler bir tasarım sergisi yapmışlar' derlerdi ve ilgileri azalırdı.
Birinci bienalimizde popüler açının fazla ihmale uğramış olduğu bir gerçek. Buna rağmen sadece sergilerde izleyici sayımız 43 bin kişi düzeyinde oldu.
Akademik programları da saydığınız zaman Birinci Tasarım Bienali'ne katılanların sayısının 100 binden aşağı olmadığını rahatça söyleyebiliriz."
Bülent Beyin mesajı, yaratıcı elit ile tüketici kitle arasındaki gerilimi de ortaya koyuyor. Etkinlik birine ne kadar yaklaşırsa, diğerinden o kadar uzaklaşır.
İşin ilginç yanı, bu gerilime rağmen birbirlerine de muhtaçlar: Eğer yaratıcı elitler olmazsa, yeniyi kim tasarlayacak? Tüketici kitle olmazsa, o ürünleri kim satın alacak?