Yaşamakta olduğumuz siyasi çalkantı devam edeceğe benziyor. Ama öyle ya da böyle genel seçimler yapılacak.
Peki seçmenler oylarını hangi duygu ve düşüncelerle kullanacak?
'Seçmen davranışı' üzerine çalışan hocalardan biri de, Sabancı Üniversitesi'nden, siyaset bilimci Doç. Ali Çarkoğlu .
Dün Çarkoğlu'na, önümüzdeki seçimlere ilişkin tahminlerini sordum. Çok önemli saptamalar yaptı.
Aşağıda bunların bir özetini okuyacaksınız. (Yanlış aktardığım noktalar olursa, yine burada düzeltirim.)
***
Seçmen davranışlarını inceleyen sosyal bilim akımlarından biri ' Michigan Okulu'dur. Bu akıma göre bir seçmen, daha çocuk yaşlarda belli bir partiye ya da siyasi çizgiye bağlanır. Mesela anne babası Cumhuriyetçiyse, o da Cumhuriyetçi olur.
Bu analiz biçimi ABD ve İngiltere gibi sistemi oturmuş, partileri kökleşmiş ülkeler için geçerlidir.
Türkiye'de ise durum farklı.
Askeri müdahaleler sonucunda partiler kapatılıyor ve yeni partiler kuruluyor. Bu yüzden belli bir partiye bağlılık mümkün olmuyor.
Sonuçta da ' oynaklık endeksi'... Yani, ' yüzer gezer oyların oranı' çok yüksek çıkıyor.
' Spatial Voting Model' (Mekânsal Oy Verme Modeli) adı verilen ve Michigan Okulu'na karşı geliştirilmiş olan akım ise şöyle düşünüyor:
Seçmen, her seçimde yeniden hesap yapar. " Hangi partiye oy vermek bana daha uygundur " diye düşünür ve sonuçta kendisine ' en yakın' bulduğu partiye yönelir.
Bu hesap esnasında seçmen 'geçmişe' bakar. Yani partilerin o güne dek yaptıkları icraatı gözden geçirir.
Buradan hareketle önümüzdeki seçimleri değerlendirirsek şunları görürüz:
'Yüzer gezer oylar' Türkiye seçimlerinde yüzde 20 gibi gayet yüksek bir paya sahiptir. 2002 seçimlerinde bu daha da arttı, yüzde 40'ı aştı.
Yeni kurulduğu için hiçbir icraatı olmayan AKP, Refah-Fazilet çizgisindeki oyları ikiye katladı.
2002'de AKP seçmenlere sadece " umut " vermişti. Şimdi ise icraatından " somut " örneklerle meydanlara çıkacak. "Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır" diyecek.
Mesela ekonomik gelişmeden, istikrardan, Avrupa Birliği çabalarından, Irak Savaşı'nın dışında kalmamızdan söz edecek.
Buna karşılık diğer partilerin seçmene sunacağı somut icraat örnekleri bulunmuyor. Çünkü onlar muhalefette kaldı.
Böyle bir durumda CHP iki yol izleyecek: 1) İktidara geldiğinde yapacaklarını anlatacak... 2) AKP'nin başarılarını azımsarken, başarısızlıklarını abartacak.
Ali Çarkoğlu, DYP ve Anavatan birleşmesinden büyük bir sinerji beklemiyor. " Mitinglerin mesajını aldık, bakın biz sorumluluk sahibi partileriz " mesajını verecekler. Bu bir işe yarar mı? " Düğün çorbasını da, mercimek çorbasını da severiz... Ama bu ikisini karıştırarak yemeyiz " diyor Çarkoğlu!
Acaba AKP ' mağdur' rolüne soyunur mu? " Benim hakkımı yediler " diyerek oy toplayabilir mi?
Çarkoğlu bunun hata olacağını... Seçmenlerin, " Kardeşim madem bu işi beceremiyorsun, sen git, başkası gelsin " diyeceğini belirtiyor. Dolayısıyla seçim meydanlarına çıktığında, AKP'nin mağduru değil, ' başarılı icraat partisi' rolünü oynaması gerekiyor.
Tam bu noktada bir de ' duygusal oy' meselesi var. 2002 seçimlerinde birçok seçmen, 2001 ekonomik krizine düştükleri için DSP, ANAP ve MHP'ye kızgındı. Onları, oyunu başka partilere vererek cezalandırdı.
Şimdi de elektrikli bir ortam var. Böyle gergin ortamlarda duygusal oy oranında artış meydana geliyor.
Kimi AKP'yi, kimi de CHP'yi cezalandırmak ya da ödüllendirmek için tercih ettiği partiyi değiştirebilir.
Not: Ali Çarkoğlu'nun saptamaları ' normal' bir seçim için geçerli. Bense bürokratik elitin şapkadan başka tavşanlar da çıkaracağını tahmin ediyorum.