AK Parti MKYK sonrası Ömer Çelik'ten kritik açıklamalar
AK Parti sözcüsü Ömer Çelik MKYK sonrası açıklamalarda bulundu. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Diyarbakır annelerinin oturma eylemine ilişkin, "Annelerin ortaya koyduğu yaklaşım, bütün dünya üzerinde teröre karşı yükselen en güçlü sestir." dedi.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısının ardından, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.
Konuşmasına merhum Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ı rahmetle anarak başlayan Çelik, bir millete karşı işlenebilecek en alçakça suçun darbe olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin bu acı tecrübeyi defalarca yaşadığını ve 60 ihtilalinin ise bütün darbelerin anası olarak bilindiğini aktaran Çelik, Türkiye'nin en son 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine büyük bir iradeyle karşı koyduğunu dile getirdi.
Çelik, darbelerin milli çıkarlar için yapıldığının iddia edildiğini, ancak her darbenin aslında milli iradeyi gasbedilerek bunu milli irade düşmanlarına teslim etmenin kompozisyonundan başka bir şey olmadığını vurguladı.
"DARBE BİR MİLLETE KARŞI İŞLENMİŞ EN BÜYÜK SUÇTUR"
FETÖ darbe girişiminin de bir işgal girişimi olarak aynı amaca hizmet etmek istediğini işaret eden Çelik, 60 ihtilalinin yıllarca bayram olarak kutlandığını anımsattı.
Çelik, "Halen bakıyorsunuz merhum başvekilimizin ve bakanlarımızın şehit edilmeleriyle ilgili süreci anlatan pek çok kitapta, pek çok değerlendirmede hala birtakım mazeretler üretilmeye çalışıldığını, bu sonuca ister istemez ulaşıldığını, mecburen gidildiğini ifade eden bir çok analiz, bir çok kitap halen yürürlükte dolaşıyor, yeni yazılanların bazılarında da var. Sebebi ne olursa olsun, süreç nasıl işlerse işlesin ve sonucu ne olursa olsun darbe bir millete karşı işlenmiş en büyük suçtur." diye konuştu.
Önceki darbelerde çekilen acının telafi edilmesi için milletin demokrasiyi geliştirip büyüttüğünü ve büyük demokratik bilinç ortaya koyduğunu kaydeden Çelik, son büyük darbe girişiminin de bu bilinçle püskürtüldüğünü bildirdi.
"HAK EDİLMİŞ BİR DEMOKRASİYE SAHİBİZ"
Çelik, "Çok büyük bedeller ödedik, o yüzden bedeli ödenmiş ve hak edilmiş bir demokrasiye sahibiz. Bunun kıymetini çok iyi biliyoruz. Her türlü demokratik tartışma olur siyasetin bir sürü tartışması söz konusu olabilir ama demokrasimizi terör örgütü unsurlarından, demokrasinin imkanlarını kullanarak demokrasiyi zehirlemek isteyenlerden, her türlü tehditten korumak gibi bir vazifemiz vardır. Demokrasiyi korumanın en iyi yolu demokrasiyi geliştirmek, hukuk devletini geliştirmek ve bir takım fiziki saldırılara da gereken zamanda gerekli güçle cevap vermektir." değerlendirmesinde bulundu.
DİYARBAKIR'DAKİ EVLAT NÖBETİ
Diyarbakır'daki annelerin başlattıkları eylemin, bir vicdan eylemi olduğunu belirten Çelik, "Bu vicdan eylemini buradan bir kez daha selamlıyoruz, annelerin ellerinden öpüyoruz." dedi.
Annelerin çocuklarına duyduğu hasreti ve onlar için çektikleri sıkıntıyı tüm dünyanın gördüğünü söyleyen Çelik, annelerin çocuklarını çeşitli siyasi argümanlar ve retoriklerle birtakım emperyalist projelere peşkeş çekmek isteyen organizasyona karşı büyük bir vicdani haykırış içerisinde olduklarını dile getirdi.
Konu siyasi yollarla, analizlerle ortaya koyulsa da annelerin haykırışının yerini tutamayacağına işaret eden Çelik, "Annelerimizin bu haykırışının toplumun geniş kesimlerinde makes bulması da son derece önemlidir. Türkiye'deki en ufak gelişmeyle ilgili olarak geniş geniş yer veren bazı yabancı basın yayın organlarının bu annelerin ortaya koyduğu duyarlılığa ve duruşa bu kadar sessiz kalması dikkat çekici bir meseledir." diye konuştu.
Bu tablo karşısında vicdanı bir duruş göstermesi gerekenlerin, hükümeti, devleti suçlamak gibi bir gayret içine girmelerinin son derece yanıltıcı ve eyleme gölge düşürücü olduğunu vurgulayan Çelik, Türkiye'nin çok uzun zamandır terörle mücadele ettiğini ve büyük bedeller ödediğini ifade etti.
Terör örgütünün çeşitli zamanlarda bölgenin çocuklarına dönük ortaya koyduğu zulüm, kaçırma ve baskı altına almaların bilinen gerçekler olduğuna işaret eden Çelik, devletin bütün gücüyle mücadele ettiğini, bunun çok uzun zamana yayıldığını, AK Parti hükümetleri döneminde de son derece güçlü şekilde verilen bir mücadele bulunduğunu söyledi.
Çelik, "Bu annelerin ortaya koyduğu yaklaşım aslında bütün dünya üzerinde de teröre karşı yükselen en güçlü sestir. Onlar sadece kendi çocukları için değil Türkiye'nin bütün çocukları için onurlu bir gelecek isteyerek, onurlu, haysiyetli bir hayat isteyerek bunu ortaya koyuyorlar." dedi.
Annelerden birinin "Kendi çocukları için en iyi okulları, en iyi hayatları isteyenlerin bizim çocuklarımız için dağı adres göstermeleri" şeklinde bir yaklaşımla kendi çocuğuna sahip çıkmaya çalıştığını anlatan Çelik, "Doğrudur, kendi çocukları için en iyi okulları en iyi hayatları isteyenlerin böyle bir tablo karşısında 'tabi ki bu savaş olacak, tabi ki bu çatışma olacak' gibisinden maalesef acımasız ve ahlak dışı bir davranış sergilemeleri de herkesin gözü önünde çıplaklaşmıştır. Bu mücadele saygın, ahlaki bir mücadeledir." şeklinde konuştu.
YARGI REFORMU
Yargı reformu paketinin akıbetine ilişkin de bilgi veren Çelik, yeni dönemin başlamasından sonra bu dönemin bir reform dönemi olarak altının çizileceğini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın söylediğini hatırlattı.
Bu reform döneminin askerlik kanunu ile başladığını, yargı reformu stratejisi çalışmasının AK Parti'nin kesintisiz reform anlayışının devamı olarak gündeme geleceğini dile getiren Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Yargı Reformu Strateji Belgesini açıkladığını anımsattı.
Çelik, "Bunların hepsi milletimizin ihtiyaçları için, sokaktaki vatandaşımızın yargı ile ilişkisinde adaletin yükselmesi için ve yargı vatandaş ilişkisindeki verimliliğin, adalet kat sayısının artması için ortaya konulan yaklaşımlardır. Tabi ki demokrasi, insan hakları ve adalet taleplerini dikkate alan, bunların merkezinde şekillenen bir reform süreci olacaktır. Bununla birlikte Avrupa Birliği kriterlerini de göz önüne alan, bu konudaki taahhütlerimizi de yerine getiren bir içeriğe ve kapsama sahiptir." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vize serbestisine ilişkin Avrupa Birliği ile yürütülen çalışmaların hızlandırılmasıyla ilgili talimat verdiğini belirten Çelik, "Nitekim bu Yargı Reformu Stratejisi de aynı çerçevede Avrupa Birliği ile yürüyen ilişkilerimizin daha güçlü bir boyuta kavuşması için pek çok maddeyi içermektedir." diye konuştu.
Öncelikli olanın vatandaşın ihtiyacının karşılanması olduğunu vurgulayan Çelik, Yargı Reformu Strateji Belgesinin açıklanmasının ardından Adalet Bakanlığının mevzuat düzenlemesiyle sonuçlanabilecek konuları gündemine aldığını hatırlatarak, şunları kaydetti:
"Gerek hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi konusunda, gerekse adalet sisteminin daha iyi işletilmesi konusunda atılacak adımları uygulamadan kaynaklanan sıkıntıları kaldırarak ya da mevzuata dayanan problemlerin gecikmeksizin halledilmesini temin ederek gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu çerçevede ifade özgürlüğü, savunma hakkı, adalete erişim, adalet sisteminin genel işleyişiyle ilgili son derece şeffaf ve kapsayıcı bir yaklaşım ortaya koyuluyor. Bu şeffaf ve kapsayıcı yaklaşım ifade özgürlüğünü, savunma hakkını, adalete erişimi ve adalet sisteminin işleyişinde kalitenin artmasını son derece güçlendirecektir."
Uygulamadaki alternatif çözüm yollarının da burada gündeme geleceğini belirten Çelik, "Caydırıcılık, yeni infaz yöntemleri gibi konular ele alınacaktır. Grup Başkanımız Naci Bey açıkladı Yargı Reformu Stratejisiyle ilgili ilk çalışmamızı bu ay içerisinde tamamlamış olacağız, büyük bir ihtimalle ekim ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirecektir. Milletimiz için hayırlar doğurmasını temenni ediyoruz." ifadesini kullandı.
TÜRKİYE-RUSYA-İRAN ÜÇLÜ ZİRVESİ
Çankaya Köşkü'nde gerçekleştirilen Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesinin hala dünya gündemine olduğunu belirten Çelik, şunları söyledi:
"Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde gerçekleşen zirve, 14 Şubat'ta Soçi'de gerçekleştirilen zirvede alınan kararların takibi, sahada ortaya çıkan gerçekliğin değerlendirilmesi bakımından yeni aşamadır. Arkasından da hepimizin bildiği gibi çok önemli bir ortak bildiri yayımlandı. Türkiye, öteden beri Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması, kuzeydoğusundaki güvenliği tehdit eden oluşumların bertaraf edilmesi ve toprak bütünlüğüne saygı temelinde bir siyasi çözüm bulunması için elinden gelen çabayı ortaya koyuyor."
"REJİM, SOÇİ MUHTIRASINI DEFALARCA İHLAL ETTİ"
Özellikle Suriye'de iç savaşın çıkmasının ardından "terörle mücadele kisvesi" adı altında birtakım yeni oluşumların ortaya çıktığını ifade eden Ömer Çelik, "Bunlardan bir tanesi DEAŞ terörüyle mücadele adı altında YPG/PYD terör örgütünün orada oluşturmaya çalıştığı fiili durumdur. Bu ayrılıkçı gündemlere karşı durma konusunda da üç liderin de belli bir vurguyla bu ayrılıkçı gündemlere karşı çıkması son derece önemli olmuştur." diye konuştu.
İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'ndeki sorunların malum olduğunu vurgulan Çelik, şöyle devam etti:
"Burada bu kararlar alındıktan sonra, ilk olarak bununla ilgili geniş kapsamlı kararlar Soçi'de alınmıştı. Fakat rejim, Soçi Muhtırası'nı defalarca ihlal etti, bunun sonucunda binlerce kişi öldü, bir sürü göç oldu. 600 bin üzerinde kişi yerinden edildi, 300 bine yakın sınırlarımıza yaklaştı. İdlib'deki durumun yeniden kontrol altına alınmasıyla ilgili olarak da Türkiye gerek Rusya ile gerekse diğer taraflarla çalışmalarını sürdürüyor. Burada esas mesele insancıl, hukuk çerçevesinde oradaki insanlar için kötü durumların ortaya çıkmaması, daha fazla insanın ölmemesi, daha fazla insanın yerinden olmamasıyla ilgili somut önlemlerin alınmasıdır.
Yine zirve kapsamında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından terörist olarak tanımlanan DEAŞ, Nusra Cephesi, El-Kaide veya benzeri organizasyonlarla bağlantılı tüm gruplara karşı ortak bir tutumun altının çizilmesi de son derece önemlidir."
"İNSANLARA, 'KENDİ ÜLKENİZE DÖNÜN' DEMEK KOLAY"
Suriye ihtilafına askeri bir çözüm getirilemeyeceği konusunu teyit edildiğini bildiren Çelik, şunları kaydetti:
"İhtilafın yalnızca Suriyelilerin ön gördüğü, ortak iradeleriyle ortaya çıkan bir tablo çerçevesinde çözüleceği teyit edilmiştir. BMGK'nin 2254 Sayılı kararı çerçevesinde bununla uyumlu bir siyasi sürece ulaşılması gerektiği ifade edilmiştir. En önemlilerinden bir tanesi Cumhurbaşkanımızın sık sık altını çizdiği mültecilerin kendi topraklarına dönebilmesi. Bunların geri dönme mekanizmalarının desteklenmesi. İnsanlara, 'kendi ülkenize dönün' demek kolay, ya da bir takım Avrupa'daki ülkelerin yaptığı gibi sınırlara asker koyarak, tel örgü koyarak ölümden kaçan bu insanları Akdeniz'de ölüme terk etmek gibi ahlak dışı bir takım uygulamaların içerisinde olmak hiçbir zaman Türkiye'nin yaklaşmayacağı, rıza göstermeyeceği durumlardır."
Önemli olanın çözüm üretebilmek olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, "Çözümün yolu da şudur, daha bu olaylar başladığında Cumhurbaşkanımız, Suriye'nin kuzeyinde güvenli bir bölge kurulmasını ve ölümden kaçan bu insanların orada hayatlarının korunması gerektiğini ifade etmiştir. Maalesef bunun dikkate alınmaması neticesinde bu kadar göç söz konusu oldu." dedi.
Suriye'de olaylarla birlikte başlayan göçün, sadece Türkiye'yi ilgilendirdiği dönemde dünyada hiç kimsenin bu konuyla ilgilenmediğine dikkati çeken Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama Türkiye'yi aşan, Avrupa'yı etkileyen hatta Avrupa'nın siyasi haritasını etkileyecek kadar sonuçlar doğurmaya başlayınca sesler yükselmeye başladı. Bazı ülkeler göç ile ilgili çözüm yolları üretirken diğerleri bu insanları Akdeniz'de ölüme terk ettiler. Ama önemli olan duvarlar örmek değil köprüler kurmaktır. Aksi takdirde hiç kimsenin göç gerçeğinden kaçamayacağı, buna karşı sert önlemler alındığı zaman o ülkelerde aşırı sağ radikal grupların, göçmen düşmanı grupların, siyasette bunu istismar etmesi ya da siyasette sürekli gündemde tutarak o ülkelerin demokratik yapısını zedeleyecek şekilde siyasi haritaları şekillendirecek bir takım işlere imza attığı görüldü.
Pek çok ülkede aşırı sağcı ırkçı partiler ikinci parti durumuna geldi ya da parlamentolara tekrar girmelere başladılar. Burada popülist propagandanın rüzgarına kapılmadan çözümün en iyi adresi güvenli bölgenin kurulması vasıtasıyla gerek Avrupa'nın gerek İslam dünyasının elini taşın altına koymasıyla Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği konutların yapılmasıyla bu insanların kendi topraklarına dönmesidir. Hem bu ülkelerin üzerindeki göç baskısını kaldıracaktır hem Akdeniz'deki ölümleri ortadan kaldıracaktır hem de rejimin bu insanlara birtakım katliam gerçekleştirmesinin önüne bir set olacaktır. Dolayısıyla mülteci sorunu açısından da bunun doğru sonuçları olacaktır."
"ASTANA SÜRECİ'NİN BAŞARISI ORTADADIR"
Türkiye'de "Suriye konferansı düzenleyelim" diyenlerin olduğunu anlatan Çelik, şunları kaydetti:
"Aslında en büyük Suriye konferansı budur. Cenevre Süreci'ne alternatif olarak çıkmadı ama Astana Süreci'nin başarısı ortadadır. Suriye'ye en yakın, Suriye konusuyla ilgili tarafları masada bir araya getirmektedir. Her aşamada belli sorunlar liderlerin inisiyatifiyle ele alınarak ilerlemektedir. Tabi liderlerin bu görüşmelerinin öncesinde pek çok teknik görüşme yapılmaktadır. Bütün bunların soyut neticesi, orada daha az insanın ölmesi, daha az sayıda insanın katledilmesidir. Burada Türkiye iki şey yapmıştır ve bunlar çok önemlidir. Birincisi gerek Cenevre Süreci'nde gerek Astana Süreci'nde bu konuyla ilgili taraflar tamamıyla temas içerisindedir. İkincisi Astana Süreci'ni Cenevre Süreci'nin bir alternatifi olarak ortaya koymamıştır. En önemlisi kendi milli çıkarlarından ve güvenliğinden asla taviz vermeyeceğinin altını çizmiştir."
Türkiye'nin, askeri çözüm peşinde koşanlara karşı siyasi çözüm ajandasını güçlü tuttuğunu, gelinen noktada önemli kazanımlardan bir tanesini, Anayasa Komitesi'nin kurulmasıyla ilgili olarak herhangi bir pürüzün kalmaması olduğunu dile getiren Çelik, "Sayın Cumhurbaşkanımız da üçlü zirvede ifade ettiler. Bundan sonra Birleşmiş Milletler misyonuna uygun olarak Anayasa Komitesi'nin görevini sağlıklı bir şekilde icra etmesi önemlidir ve bu konuda takip edilecektir." dedi.