Hiçbir
beklentiniz olmadan gidip aşık olduğunuz bir şehir var mıdır? Benim artık var; San Sebastian... Geçen Kurban Bayramı'nı, çok kalabalık olmayan bir Avrupa şehrinde geçirmeye karar verdiğimizde Guggenheim Müzesi'yle Bilboa bizi hemen cezbetti. Uçak ve otel rezervasyonumuzu yaptık. Tek organize etmemiz gereken şeyin Michelin yıldızlı restoranlarıyla ünlü şehirde hangi restoranlara gideceğimize karar vermek olduğunu düşünürken, o bölgeyi çok iyi bilen bir arkadaşımızın 'San Sebastian'da kalmalısınız' uyarısıyla seyahatten bir hafta önce tüm planlar değişti ve kendimizi Bilboa'ya 110 km uzaklıktaki Bask bölgesinin kültür ve yeme-içme başkentinde bulduk. Şehir, 1014'te St. Sebastian manastırının çevresinde kurulmuş, balina ve morina avcılığı akabinde de deniz ticaretiyle gelişmiş. İspanya-Fransa sınırına sadece 20 km uzaklıkta olduğu için tarihinde zaman zaman Fransız egemenliği altına da girmiş. 1813 de Fransızların işgalinden kurtarılırken yanan şehir, tekrar inşaa edilerek Kraliçe II. Isabella'nın ve aristokratların yazlık şehri haline gelmiş. O tarihten beri de turizm önemli gelir kaynağı olmuş. Şehrin en lüks oteli, La Concha koyuna bakan 1905'den beri hizmet veren Hotel L'Anglatere, görüntüsü ve konumu nedeniyle, San Sebastian'ın simgelerinden biri haline gelmiş. Pera Palace daki asansöre benzeyen tarihi asansörle yukarıya çıktıktan sonra, pencereden gördüğümüz manzara tek kelimeyle büyüleyici idi. İki yemyeşil tepe arasında La Concha koyu boyunca uzanan kızılımsı bir kumsal, masmavi denizin ortasında bir ada (sonradan Santa Klara adası olduğunu öğrendik), sahile vuran köpük köpük devasa dalgalar, dalgalarla dans eden sörfçüler, yürüyüş yapanlar, köpek gezdirenler, öylece oturup dalgaları seyredenler... Fellini filmlerinden bir sahneydi adeta.... Avrupa'nın yeme içme başkenti ünvanını boşuna haketmiş San Sebastian. Tapas tarzı, atıştırmalıkların servis edildiği sayısız Pintxo (pinço) barları ve üçü 3 yıldızlı olan 16 Michelin restoranı ile dünyada kişi başına en çok Michelin yıldızına sahip olduğu gibi, 1800'lerde kurulan ve hala aktif olan Txoko denilen Gastronomi Klüpleriyle yeme kültürlerini korumaktalar. Şehrin tarihi bölümü olan Parte Vieja dar sokakları, pintxo barları, müzeleri, restoranları ve çeşitli dükkanlarıyla siesta zamanları dışında cıvıl cıvıl. İlk günümüzü eski şehirde ve merkezde geçirdik, akşam üzeri otele dönerken denizin 300 m kadar çekildiğine tanık olmak bile değerdi bu şehre gelmeye.
BİSİKLETLE ŞEHİR TURU
İkinci gün şehri keşfetmenin en güzel yolunun bisiklet kiralamak olduğuna karar verip, senelerden beri binmediğim bisikletle tüm San Sebastian'ı doğayla iç içe baştan sona bisikletle gezdik. Ailece hem çok keyif aldık hem de şehri bölen Urumea Nehri'nin ötesindeki Zurriola Plajı'na kadar gidebildik. Yeni Yol diye adlandırılan ve doğudaki Urgull Tepesi'nin eteklerinden geçen bisiklet yolu, Atlantik dalgalarının en hırçınlarının ve en büyüklerinin başrolde olduğu izlemeye doyamadığınız bir görüntü veriyordu. Bu arada çocuklu aileler için Jacques Cousteau Meydanı'nda bulunan akvaryumu özellikle tavsiye ederim. Koyun batı ucunda yer alan ve şehrin en güzel panaromik görüntüsüne sahip Igueldo Tepesi'ne 100 yıllık tarihi finikülerle çıktık ve San Sebastian'a aşık oldum. Igueldo Tepesi'nde parklar, lunapark ve bir otel var. Bol bol resim çekmek için ideal bir nokta. Bütün gün bisiklet kullanmaktan dolayı yorgunluktan en iyi restoranlardan biri olan Arzak'daki rezervasyonumuzu iptal etmek zorunda kalmanın dışında çok güzel anılarla dolu bir gün geçirdik.
HEM ÖZGÜR HEM ROMANTİK
Ertesi gün, 25 km doğuda Fransa'nın sahil kasabası Biaritz'e gittik. Doğa aynı ama Fransız şıklığını hemen farkediyorsunuz. Sahilde yediğimiz krema sosla marine midye ve 1872'den beri hizmet veren deniz manzaralı Miremont Pastanesinin pastalarının tadı damağımızda döndük otelimize. Ekim ayı olmasına rağmen San Sebastian kıpır kıpırdı ama yaş ortalaması yüksekdi. tüm yaz boyunca sörfçülerin gözbebeği olan şehir özellikle Temmuz ayında düzenlenen Jaz Festivali döneminde gençlerin akınına uğruyormuş. Şehirdeki bir başka önemli kültür aktivitesi, 1953'ten beri düzenlenmekte olan film festivali. San Sebastian, hırçın dalgalarıyla ve pintxolarıyla Bask ruhunun özgürlüğünü, kumsallarıyla ve yeşil tepeleriyle Fransız romantikliğini bir arada hissedebileceğiniz, doğal güzelliği, sörfçüleri, gençleri, banklarda oturup denizi seyreden zarif ahalisi, balıkçıları, müzeleri ve parklarıyla zamanın durduğu, yeme-içmenin zevke dönüştüğü, kendinizi fazlasıyla iyi hissedeceğiniz hafızanızdan silinmeyecek bir şehir...
NASIL GİDİLİR?
THY Bilbao'ya haftada 7 gün uçuyor. Bilboa - San Sebastian arası arabayla yaklaşık bir saat. Biz araba kiraladık ancak eğer civar şehirlere gitmeyecekseniz araba kiralamanıza da gerek yok. San Sebastian, 2016 Avrupa Kültür baş kentlerinden biri seçildiği için ismini önümüzdeki sene daha çok duyacağız.
PINAR KARTAL TİMER