Yeni Dünya keşfine çıkmışken birkaç tane de suikast yapalım.
İşletim sistemi: Windows Vista (SP2)
İşlemci: 2.66 GHz Intel Core2 Duo E6700 ya da 3.00 GHz AMD Athlon 64 X2 6000+
RAM: 2GB
Boş disk alanı: 17GB
Ekran kartı: 512 MB DirectX 9.0c ve Shader Model 4.0 destekli ekran kartı
Oldukça sıcak bir yaz günüydü. Eski evimde, eski odamda ve eski PC'mdeydim. Eskilerin çok özel olarak gösterdiği, ama artık cazibesini yitirmek üzere olan 17" değerdeki monitörümde Assassin's Creed 1'in Rusça beta'sının kuruluşunu izliyordum. Bir şeyler ters gidiyordu hep. Üzerine bir de salondaki komşuların sesleri sinirimi bozmaya yetiyordu doğrusu. Yine de kulak tıkamaya çalışıp, oyunun üzerine üzerine gidiyordum. Ne olduysa başarmıştım ve oyuna, yani beta'ya adım atabilmiştim. Tam sürüm oyunun çıkmasına daha aylar vardı, ama beta'yı oynamadan bekleyemezdim. Oynamış ve bitirmiştim de hem. Ardından gelen orijinal Director's Cut sürümüyle suikast keyfimi de ikiye katlamıştım.
Sonra ikinci oyun, ofiste saat gece 11'e kadar oynayıp, ardından da sabaha karşı yazısını yazmaya koyulduğum bir intikam mücadelesiydi. Ezio yerine Altair'i tercih ederdim doğrusu. Derken bir oyun daha, Osmanlı Devleti, İstanbul ve bir oyun daha derken 3 numaraya, yani Yeni Dünya'ya adım attık. İlk iki oyunun ardından seriye ilgim azalmıştı. Şimdi ise, tekrar tırmanmaya başladığını hissediyorum.
Ah o gemide ben de olsaydım. Ya da vazgeçtim, iyi ki olmadım!
Seride yolculuk son hızıyla devam ediyor. Hem zamanda, hem de mekanlarda sürekli bir hareketlilik var. Oldukça gösterişli bir tiyatro sahnesinde ilk idmanlarımızı yaptıktan sonra, Yeni Dünya Amerika'ya ulaşmak için ilk gemiye atlıyor ve yola koyuluyoruz. Gemi personeliyle girdiğimiz diyaloglar, erkeklik gösterileri, kaptanla atışmalar ve denizde ufak çaplı savaşlar derken adım atıyoruz Amerika topraklarına. 18. yüzyılın ayakta kalmaya çalışan ve bunun için sömürgecilikten fırsatçılığa kadar her yolu deneyen insanlarla dolu Amerika'sına. İşe bakın siz! İlk maceramızda adam gibi bir ev bulmakta bile zorlanırken, artık kendi evimizi satın alacak imkanlara bile sahip durumdayız. Zaman nasıl da geçiyor! Neyse efendim, bu oyunda ne Altair'i, ne de Ezio'yu kontrol ediyoruz. Bu sefer adamımız, Connor. Yerli halka mensup, intikam duygusuyla yanıp tutuşan, buna göre hem doğa şartları, hem de silahlarıyla kendini eğiten bir çocuk, genç ve yetişkin bir adam. Her şey sırayla, değil mi...
Bu intikam olayları ne de çok oluyor Assassin's Creed serisinde? Yoksa suikastın temelinde bu mu var? Kimseye olayı çaktırmadan hedefini belirlemek ve sessizce işini bitirmek (Konuyla alakasız ama, Türk Sineması'nda da böyle bir karakter vardı; Kız İsmet.)