Aksiyon klasiği yeniden bizimle.
Sistem gereksinimleri
İşletim sistemi: Windows XP / Vista / 7
İşlemci: Intel Core 2 Duo 2.4 GHz / AMD Athlon 64 X2 5200+
Bellek: 2 GB
Hard disk: 35 GB boş alan
Ekran kartı: Nvidia GeForce 8600 / ATI Radeon HD 3450
DX sürümü: DirectX 9.0c
Son günlerde konuşulan iki oyun var: Diablo 3 ve Max Payne 3. Her ne kadar farklı kulvarlarda da olsa bu iki yapım, sadık oyuncuları saatlerce başında tutmayı başarıyor. Kişisel olarak tercihimi ilk olarak Diablo 3'ten yana kullandım. Tabi bunda önce çıkmasının da büyük bir önemi var. Ancak ne zaman ki bilgisayarımda Max Payne 3'ü çalıştırdım, işte o günden beri Diablo 3'ün yüzüne bile bakmıyorum. Level 40 Barbarian'ım beni hüzünlü gözlerle arıyordur eminim.
Max Payne serisi bugüne kadar hep aksiyonun ön planda olduğu ve karakterin detaylıca anlatıldığı bir yapım oldu. Bullet time özelliğini de gördükten sonra zaten Max'a ve yaptıklarına hayran olmuştuk. Oyunu zamanın popüler dizisi Deli Yürek'e bile adapte etmiş bir milletiz ne de olsa. O günden beri düşünürüm. "Acaba üçüncü oyun gelirse, bize nasıl bir yenilik gösterecek?" cümlesini sık sık kendi kafamda kurar dururdum. Görünüşe göre Max Payne'imiz, Rockstar'ın ellerinde baştan yaratılmış.
Max Payne 2'den bu yana...
Max Payne 3'ün iyi dengelenmiş bir oyun olduğunu söyleyerek işe başlayayım. LA Noire'daki ara sahnelerin, bir saf aksiyon oyununa eklendiğini düşünün. Görsellerin her köşe başında farklı ve detaylı olduğunu. Brezilya'daki ara sokaklarda top oynayan çocuklardan, gece kulübünde dans eden kızlara ve yat gezilerine kadar farklı mekânların, detay seviyesi düşmeden karşınıza geldiğini. İşte tüm bu bahsettiklerim, sinematik bir anlatımla Max Payne 3'te karşınıza çıkıyor. Oyunu oynamadığınız sıralarda yukarıda anlattığım detaylı mekânlarda, oldukça iyi görsellerle hazırlanmış bir film izliyorsunuz. Tabi vahşi sahneler de es geçilmemiş. Bu yüzden Max Payne 3'ü küçük arkadaşlarımıza tavsiye etmediğimizi söyleyelim.
Oynanış anlamında ikinci oyundan bu yana değişen birçok özellik mevcut. Max Payne abimiz kolayca siper alabiliyor ve bulunduğu siperden dışarı farklı şekillerde ateş edebiliyor. İsterseniz direk ateş tuşuna basarak rastgele ateş edebiliyorsunuz. Bu şekilde size gelen kurşunlara hedef olma ihtimaliniz de düşüyor. Bunun yerine hedef alma tuşuyla daha isabetli ateş edebilirsiniz. Ancak bu yöntemle de daha yavaş hareket edeceğiniz için vurulmanız daha olası. Shift tuşuyla aktif ettiğiniz "bullet time" özelliğiyle, düşmanlarınızdan daha hızlı hedef almanız mümkün. Böylece hızlıca onları yenebiliyorsunuz. Space tuşuyla sağa, sola, geriye ve ileri de zıplayarak "bullet time"ı aktif hale getirebiliyor ve daha aksiyonlu sahneler yaratarak kurşunlardan kaçabiliyorsunuz. Bütün bunların dışında bazı sahnelerde (örneğin Max'ın vinç koluna asılarak aşağı atladığı) "bullet time" kendiliğinden açılıyor ve sinematik bir eğlence yaşamış oluyorsunuz. Önceki oyunda olduğu gibi, mekandaki son tehlikeli adamı vurduğunuzda bir "kill cam" devreye giriyor ve adama gelen kurşunları tek tek görebiliyoruz. Yine etrafta bulunan ağrı kesiciler (painkiller) gücünüzü doldururken, mekanlara saklanmış altın silah parçaları (golden guns) ve çeşitli ipuçları da hikayeye destek olan parçaları oluşturuyor. Tabi etraftaki TV'lerdeki programları da izlemeyi ihmal etmeyin. Çünkü oyunun eğlencesi detaylarında gizli. Hele de karşınıza çıkacak olan emekli polis memurunu es geçmemenizi özellikle tavsiye ediyorum.
Hikaye anlatımına önem verilmiş
Hikaye anlatımından bahsedelim biraz da. Artık New York'un o soğuk, hissiz ve bomboş sokakları yok. Tam tersine bulunduğumuz mekanlar oldukça hareketli ve cıvıl cıvıl. Tabi bunda Sao Paulo'nun havasının da verdiği bir hareketlilik de yok değil. İlerleyen bölümlerde hikayede geri dönüşler yaşayacağınızı ve Max'ın Brezilya'ya neden geldiğini göreceksiniz. Bu bölümlerde Max'ı tanıdık bir şekilde New York'ta göreceğinizi de söyleyelim. Oyunda hikayeyi Max'ın kendisi anlatıyor. Neler olduğunu Max'ın bakış açısından dinliyoruz. Tam bir vurdumduymaz Amerikan aksiyon filmi kahramanı olmuş. Hatta son bölümlerde atleti kana bulanmış Zor Ölüm Bruce Willis'i halini bile alıyor. Ancak bu durum bile bir an olsun eğlencenizi ve Max'ın kötünün kötüsü halini almış hikayesini basitleştirmiyor. Görünen o ki Rockstar, hikayeye olduğu kadar hikaye anlatımına da önem vermiş. Sahneler adeta bir çizgi romanda olduğu gibi (Son dönemde çekilen ilk Hulk filminden hatırlayacağınız gibi) şeritlerle sunuluyor ve farklı açılardan görüntüler görüyorsunuz. Ara sahnelerde kullanılan animasyonlar ve kaplamalar o kadar zengin ki, bir mekanda duvarda bulunan posterden, kapının kırılan köşesi bile detaylı şekilde hazırlanmış.
Ses ve müzik konusuna da değinmeden geçmeyelim. Seslendirme, bir Rockstar oyunundan beklendiği gibi mükemmel. Max'ın sesi oturmuş ve tecrübeli bir detektif sesi nasıl olmalıysa öyle geliyor. Tabi bazı zamanlarda aksiyonun dozuna bağlı olarak küfürleşmeler ve laf sokmalar da diyaloglara katılmış. Portekizce konuşan Brezilya halkının konuşması, alt yazılarda bile değiştirilmemiş. Bu da en az Max kadar, yerli halka yabancılaşmamızı sağlıyor ve atmosfere büyük bir katkıda bulunuyor.
Multi Max Payne
Max Payne 3'ün bir diğer yeniliği de çoklu oyuncu modu. Çete savaşlarının konu alındığı çoklu oyuncu modunda 5 raund'luk maçlar yapıyorsunuz. Her raund'da farklı bir görev veriliyor. Örneğin bombayı durdurma, rakip çeteden belli birini öldürme gibi görevler. Çok fazla detaylı olmayan çoklu oyuncu modu, hikaye modu kadar iyi olmasa da, Max Payne 3'ün aylarca oynanmasını sağlayacağa benziyor.
Kısacası Max Payne 3, yepyeni bir Rockstar klasiği olmuş. Hikayenin nasıl devamı gelir bilemeyiz, ancak serinin son oyunu hem görsel, hem de eğlence anlamında bekleneni tam olarak veriyor. Mümkünse dayayın grafikleri sonuna, gözleriniz bayram etsin.
+Detaylı mekan tasarımı
+Oldukça iyi hikaye anlatımı
+Aksiyon hiç bitmiyor
+Başarılı seslendirme ve müzik seçimi
-Kamera açısı bazen sorun yaratabiliyor