Mecdüddin el- Bağdadi Kimdir?

556 (1161) yılında Bağdat’ta dünyaya geldi

Hârizm'in Bağdadek köyünde doğduğunu söyleyenler de vardır. Kendisiyle görüşmüş olan Ferîdüddin Attâr, Teẕkiretü'l-evliyâʾ adlı eserinin mukaddimesinde adını İmam Mecdüddin Muhammed Hârizmî şeklinde kaydeder. Anne ve babasının tabip olduğu, Hârizm şahının Abbâsî halifesinden bir doktor istemesi üzerine ailenin bu ülkeye gittiği, kardeşi Bahâeddin Muhammed'in Hârizmşah Tekiş'in başkâtibliğine kadar yükseldiği, Mecdüddin'in Kübreviyye tarikatının kurucusu Necmeddîn-i Kübrâ'nın hizmetine girdiği, şeyhi tarafından ilk olarak abdesthane temizliğiyle görevlendirildiğini duyan annesinin oğlunun yerine bu iş için on temizlikçi gönderebileceğini söylediği, kendisi de tabip olan şeyhin tedavinin bizzat hastaya uygulanması gerektiğini belirterek bu isteği reddettiği ve Mecdüddin'in de tabip olduğu nakledilmektedir. Çağdaşı Avfî'nin kaydına göre Mecdüddin, Necmeddîn-i Kübrâ'nın on beş yıl hizmetinde kaldıktan sonra hilâfet almış (Lübâb, s. 280) ve irşad faaliyetinde bulunması için Hârizmşah Tekiş onun adına Hârizm'de bir tekke yaptırmıştır. Mecdüddin'in bir ara Horasan bölgesinde de faaliyet gösterdiği Necmeddîn-i Kübrâ'nın kendisine yazdığı mektuplardan anlaşılmaktadır (M. Takī Dâniş Pejûh, Ḫırḳa-i Hezârmîḫî, s. 160-161).


Mecdüddin'in irşad faaliyetleri Tekiş'ten sonra oğlu Alâeddin Muhammed zamanında da genişleyerek devam etti. Necmeddîn-i Kübrâ müridi Necmeddîn-i Dâye'nin eğitimi için onu görevlendirdi (Câmî, s. 435). Hamdullah el-Müstevfî, Hârizm'de Mecdüddin'in vaazlarını takip edenler arasında sultanın annesinin de bulunduğunu, çok güzel olduğu belirtilen bu kadının zaman zaman şeyhi ziyaret ettiğini, bunu fırsat bilen bazı kötü niyetli kimselerin, sarhoş olduğu bir sırada Sultan Alâeddin Muhammed'e annesinin Hanefî mezhebine göre şeyhle evlendiğini söylediğini, sinirlerine hâkim olamayan sultanın şeyhin nehirde boğdurulmasını emrettiğini ve Mecdüddin'in bu emir üzerine öldürüldüğünü kaydeder (Târîḫ-i Güzîde, s. 668). Sonraki bazı kaynaklarda da yer alan bu öldürülme gerekçesi araştırmacıların bir kısmı tarafından şüpheyle karşılanmış ve daha başka sebeplerin söz konusu olabileceği ileri sürülmüştür.

Abdurrahman-ı Câmî ve Hândmîr'e göre Mecdüddin'in öldürülmesinin sebebi, bir müşâhedesini müridlerine aktararak kendisinin şeyhinden daha üstün olduğunu ima etmesi ve bunu duyan Necmeddîn-i Kübrâ'nın onun hakkında "deryâda ölsün" şeklinde bedduada bulunmasıdır. Rivayete göre Mecdüddin şeyhinden özür dilemiş, ancak şeyhi ona bu özrü ile imanını kurtardığını, fakat başını kurtaramadığını söylemiştir. Öte yandan yine aynı müelliflerin ifadesine göre Mecdüddin'in ölüm haberi Necmeddîn-i Kübrâ'ya ulaştığında müridinin başına karşılık Alâeddin Muhammed'in elinden mülkünün gideceğini bildirmiş, bunu duyan sultan pişman olarak altın dolu bir leğenin üstüne bir kılıçla bir kefen koyup şeyhin huzuruna çıkmış, altınları Mecdüddin'in diyeti olarak getirdiğini, eğer kabul etmezse kısasa razı olacağını belirtmiş, şeyh ise müridinin diyeti olarak mülkünü kaybedeceğini tekrarlamıştır. Bir süre sonra Alâeddin Muhammed, Cengiz Han ile yapılan savaşta yenilmiş ve bu olayın ardından Hârizmşahlar hânedanı tarihe karışmıştır. Avfî, Mecdüddin'in öldürülmesi üzerine Muhammed b. Bedî' en-Nesefî'nin söylediği Farsça on beyitlik mersiyeyi kaydeder.

Mecdüddin el-Bağdâdî'nin ölüm yılıyla ilgili olarak kaynaklarda 606, 607 (1210-11), 613 (1216), 616 (1219) ve 617 (1220) gibi değişik tarihler verilmiştir. 616 yılını kaydeden müelliflerden Alâüddevle-i Simnânî ayını da Cemâziyelâhir (Ağustos) olarak belirtmiştir (Muṣannefât-ı Fârsî, s. 317). Câmî, şeyhin Nîşâburlu olan eşinin isteği üzerine bu şehre götürülüp defnedildiğini, daha sonra kabrinin 833'te (1430) İsferâyin'e nakledildiğini söyler (Nefeḥât, s. 428). Ancak Bertels, Câmî'nin Mecdüddin el-Bağdâdî ile Mecdüddin İsferayînî'nin mezarlarının yerini karıştırdığını ileri sürer. Ona göre İsferâyin'deki kabir Mecdüddin el-İsferâyînî'ye aittir (Taṣavvuf ve Edebiyyât-ı Taṣavvuf, s. 453-459).

Eserleri. 1. Tuḥfetü'l-berere fi'l-mesâʾili'l-ʿaşere. Eserde sâliklerin seyrüsülûk esnasında dikkat etmesi gereken hususlar, giyim kuşam âdâbı, şeyhlik ve müridliğin vasıfları, şeyh-mürid ilişkileri, halvet ve uzletin keyfiyeti, kalbe gelen havâtırın özellikleri, hırka giyme, sûfînin dinin emir ve yasaklarından kurtulacağı bir mertebeye ulaşıp ulaşamayacağı, yöneticilerle ilişkilerin tasavvuf açısından değerlendirilmesi gibi on mesele üzerinde durulmuş, sonunda semâ konusuna da yer verilmiştir. Birçok yazma nüshası bulunan eserin (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Murad Buhârî, nr. 205; Ayasofya, nr. 1695; Karaçelebizâde Hüsâmeddin, nr. 353) Berlin nüshasının (nr. 3088) bazı kısımları, Fritz Meier tarafından Necmeddîn-i Kübrâ'nın Fevâʾiḥu'l-cemâl ve fevâtiḥu'l-celâl adlı kitabıyla birlikte neşredilmiştir (Wiesbaden 1957). Kitabı ayrıca Muhammed Bâkır Sâidî Farsça'ya tercüme ederek yayımlamıştır (Tahran 1368 hş.). 2. Selvetü'l-mürîdîn fî feżâʾili ẕikri rabbi'l-ʿâlemîn (Kitâbü'l-Erbaʿîn). Zikrin faziletiyle ilgili hadislerin derlendiği kırk bölümlük bir eserdir (M. Takī Dâniş Pejûh, Fihrist, XVI, 365-366). 3. Risâle der Sefer. Avam, havas ve ehassu'l-havassın seyrüsülûküne dair olan risâle Kerâmet Ra'nâ Hüseynî tarafından neşredilmiştir (Mecmûʿa-i Süḫanrânîhâ ve Maḳālehâ der Bâre-i Felsefe ve ʿİrfân-ı İslâmî içinde [nşr. Mehdî Muhakkık - Hermann Landolt], Tahran 1349/1971, s. 182-190).

Bunların dışında müellifin "es-Seyr ve'ṭ-ṭayr", "Risâle fi'l-ʿuzle ve'l-ḥalve", "Risâle fi'l-ʿuzle" adlı birer sayfalık üç Farsça risâlesi Köprülü Kütüphanesi'ndeki bir mecmua içinde yer almaktadır (nr. 1589, vr. 423a-424b). Müridlerine nasihat amacıyla veya kendisine gelen mektuplara cevap olarak kaleme aldığı mektuplardan Necmeddîn-i Kübrâ'nın gönderdiği mektuba cevabı ile müridlerinden Şemseddin Şihâbü'l-İslâm'a yazdığı iki mektubu Muhammed Takī Dâniş Pejûh tarafından yayımlanmıştır (Ḫırḳa-i Hezârmîḫî, s. 161-162, 168-174). Şerefeddîn-i Belhî'nin sorularına cevap olarak yazdığı uzunca bir mektubunu ise Belhî'nin mektubuyla birlikte Fritz Meier Almanca özeti ve bir değerlendirme yazısıyla birlikte neşretmiştir ("Ein briefwechsel zwischen Saraf ud-dîn-i Balhî und Mağd ud-dîn-i Bagdâdî", Melanges Offerts a Henry Corbin [ed. Seyyid Hüseyin Nasr], Tahran 1977, s. 321-366). Ahmed-i Münzevî, Köprülü Kütüphanesi'ndeki bir mecmua içinde bulunan yarım sayfalık Farsça mektubun (nr. 1589, vr. 422b) Fahreddin er-Râzî'ye yazıldığını söylüyorsa da (Fihrist, II/1, s. 1026 [burada mektubun bulunduğu varak 413 şeklinde gösterilmiştir]) mektubun başında Gāzî Şerefeddin'e cevap olarak kaleme alındığı kayıtlıdır. Mecdüddin'in, halifesi Radıyyüddin Ali Lâlâ'ya yazdığı Farsça icâzetnâme Muhammed Takī Dâniş Pejûh tarafından yayımlanmıştır (Ḫırḳa-i Hezârmîḫî, s. 165-168). Nûreddin Ömer'e yazdığı Farsça icâzetnâmenin bir nüshası ise Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir (Şehid Ali Paşa, nr. 2800, vr. 25a-27a).

Kaynaklarda Farsça gazel ve rubâîlerine yer verilen Mecdüddin'in bir divanının bulunduğu belirtilmektedir. Ayrıca kendisi, Tuḥfetü'l-berere'nin girişinde ve sonunda âlî isnadlı hadisleri topladığı Zübdetü'l-ʿavâlî ve ḥilyetü'l-emâlî adlı eserini bitirmek üzere olduğunu belirtmekte, bir mektubunda da (Münzevî, II/1, s. 1384) el-Müsâfiriyye isimli eserinden söz etmektedir.

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA