Türkistan'da Cend şehrinde doğdu. Doğum tarihi, ailesi ve hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. Nisbesinin Cenedî şeklinde kaydedilmesi (Brockelmann, I, 588) yanlıştır. Çünkü Cened Yemen'de bir kasabanın adıdır (Yâkūt, II, 168, 169).
Nefhatü'r-rûh adlı eserinden hayatının tasavvufa intisabından sonraki dönemine ait bazı bilgiler elde etmek mümkündür. Bu eserde anlattığına göre Cendî sülûk*ünün başlangıcında tam bir boşluk içindeyken mâsivâyı terkedip Hakk'a yönelmeyi düşünür. Ancak bu yolda hocalarının ve yakınlarının engel teşkil ettiğini görüp hayrete düşer ve istihâre yapmaya karar verir. Duyduğu ilk âyete göre hareket etmeyi düşünerek Kur'an okunan bir meclise gider. Burada, hiçbir şeyin Allah'tan, Allah'ın resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha önemli görülmemesi gerektiğini ifade eden Tevbe sûresinin 24. âyetini işitince çok duygulanır ve kuvvetli bir vecd halinin tesiri altında kalır. Tasavvufa yönelmesine karşı çıkan ve aynı zamanda hocası olan babasına, daha önce vefat etmiş olan annesinden kalan mirası bağışlar. Mehre karşılık olmak üzere hanımına binlerce altın verir. Dünyayı terkedip Hakk'a yönelir ve hacca gitmek için Cend'den ayrılır. "Kutublar kutbu" ve "insân-ı kâmil" diye tanıttığı Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin halifesi Sadreddin Konevî'nin sohbetlerine katılır ve kendisine on yıl hizmet eder (Nefhatü'r-rûh, s. 142-145).
Sadreddin Konevî ile ilk defa muhtemelen Konya'daki zâviyesinde görüşen ve onun yanında sülûkünü tamamlayan Cendî, şeyhinin vefatı üzerine (673/1274) Bağdat'a gidip Konevî'nin halifesi sıfatıyla irşad faaliyetinde bulundu. Bağdat'ta mehdîlik iddiasında bulunan bir şahsa karşı çıkınca bir süre sıkıntı çekti (Câmî, s. 558). İbnü'l-Arabî'nin Mevâkıʿu'n-nücûm adlı eserini burada şerhetti. Daha sonra Bağdat'tan ayrılarak Pervâneoğulları'nın hâkimiyeti altında bulunan Sinop'a gitti. Nefhatü'r-rûh adlı eserini Farsça bilen ve tasavvufa ilgi duyan itibarlı bir hanımın ricası üzerine burada yazdı. Vefat tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemektedir. Bağdatlı İsmâil Paşa vefat tarihini 691 (1292), Necîb Mâyil-i Herevî ise 695 (1296) veya 700 (1301) olarak gösterir.
Sadreddin Konevî'nin seçkin müridlerinden ve halifelerinden olan Cendî, İbnü'l-Arabî'nin tasavvuf anlayışına gönülden bağlıdır. Şeyhinin arzusu üzerine İbnü'l-Arabî'nin Fusûsü'l-hikem'ini ilk defa o şerhetmiş, bu şerhten daha sonraki Fusûs, şârihleri de faydalanmıştır.
Eserleri. 1. Şerhu Fusûsi'l-hikem. Cendî'nin ifadesine göre Sadreddin Konevî Fusûsü'l-hikem'in giriş kısmını kendisi için sözlü olarak şerhetmiş, Cendî de o sırada mazhar olduğu feyiz sayesinde eserin bütün muhtevasını bu şerhin içinde bulmuş, daha sonra Konevî'nin arzusu üzerine eserin tamamını şerhetmiştir. Abdurrahman Câmî, "Öbür Fusûs, şerhlerinin kaynağı Cendî'nin şerhidir. Bu şerhte diğer eserlerde bulunan birçok hakikat vardır" (Nefehât, s. 558) diyerek eserin önemini ve diğer şerhler üzerindeki tesirini ifade etmiştir. Baba Rüknî diye tanınan Rükneddin Mes'ûd b. Abdullah eş-Şîrâzî'nin Nusûsü'l-husûs fî tercemeti'l-Fusûs (Tahran 1359 hş.) ve Câmî'nin Nakdü'n-nusûs fî şerhi Nakşi'l-Fusûs (Tahran 1398) adlı şerhlerinde bu tesir açıkça görülür. Eserin çeşitli yazma nüshaları vardır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Nâfiz Paşa, nr. 538; Şehid Ali Paşa, nr. 1240, 1241; Kılıç Ali Paşa, nr. 606; Lâleli, nr. 1417). Hacı Bayrâm-ı Velî'nin halifelerinden Yazıcıoğlu Mehmed, Cendî'nin şerhine el-Müntehâ adlı bir şerh yazmış, kardeşi Ahmed Bîcan bu şerhi Kitâbü'l-Müntehâ ale'l-Fusûs (Süleymaniye Ktp., Kılıç Ali Paşa, nr. 630) adıyla Türkçe'ye tercüme etmiştir. 2. Nefḥatü'r-rûḥ ve tuḥfetü'l-fütûḥ. Cendî'nin Sinop'ta kaleme aldığı bu Farsça eser önsöz, giriş ve iki bölümden meydana gelir. Eserin ilk bölümünde mârifetullah üzerinde durulmuş ve esmâ-i hüsnâdan hay, rahman ve irade gibi Allah'ın bazı isim ve sıfatlarının şerhi yapılmış, daha sonra insân-ı kâmil konusu işlenmiştir. İkinci bölümde ise tasavvufî haller ele alınmıştır. Eser Necîb Mâyil-i Herevî tarafından Cendî ve eserleri hakkında bir inceleme yazısıyla birlikte yayımlanmıştır (Tahran 1362 hş.). Cendî'nin ed-Dürerü'l-gāliyât (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1362), Muhtasar fî lüzûmi't-tecrîdi'l-küllî zâhiren ve bâtınen ʿan mâsivallah (Şehid Ali Paşa, nr. 1439/2), Dîvân ve Kasîdetü'l-gaybiyye adlı dört eseri daha vardır (son iki eser için bk. Brockelmann, GAL Suppl., I, 810).
Cendî bunların dışında Nefhatü'r-rûḥ'ta ʿUlûm-i Ahadî ve Maʿârif-i Ahmedî, Hulâsatü'l-irşâd ve irşâdü'l-hulâsa, İrşâdü'l-kemâlât, Ezrâku'l-hatmeteyn, Kitâbü'l-Esmâʾ ve Bağdat'ta iken yazdığını söylediği İbnü'l-Arabî'nin Mevâkıʿu'n-nücûm'unun şerhi olan Şerhu Mevâkıʿı'n-nücûm adlı eserlerinden bahsederek bunlara atıflar yaparsa da bu eserler günümüze ulaşmamıştır. Eserlerini Arapça ve Farsça yazan Cendî'nin bu iki dilde şiirleri de bulunmaktadır (bk. Nefḥatü'r-rûḥ, s. 38-45; Câmî, s. 559).
Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi