Kanser, son yıllarda sıkça karşılaşılan en önemli sağlık sorunlarından biridir. Dünyada ölüm nedenleri arasında ilk sırayı kardiyovasküler hastalıklar alırken ikinci sırada kanser yer almaktadır. Global Burden of Cancer Study (GLOBOCAN) tarafından 2012 yılında yayınlanan verilere göre; 2012 yılında tüm dünyada 8.2 milyon kanserden kaynaklı ölüm gerçekleşmiş ve 14.1 milyon yeni kanser vakası gelişmiştir. Dünya nüfusunun artışı ve aynı zamanda nüfustaki yaşlanmaya bağlı olarak ise 2025 yılında yeni kanser vakalarının toplam 19.3 milyon olacağı ön görülmektedir. Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) tarafından 2020 yılında yapılan araştırma sonucuna göre tanı alan kanser vakaları arasında en sık görülen kanser türleri; akciğer, karaciğer, mide ve kolorektal kanseridir.
Kanserin risk faktörleri; yaş, kalıtım, coğrafi konum, alkol kullanımı gibi çevresel faktörler, kimyasal kansorejenler, travma ve inflamasyon, beslenme, virüsler ve sedanter yaşam tarzıdır.
Kanser hastalarında genellikle zayıf kaşeksi gözlemlenmektedir. Vücut ağırlığında azalma, kas kaybı, immün yetersizlik, mental fonksiyonlarda bozulma ve ödem gibi klinik bulgular görülür. Hastaların besin alımı azalır, enerji harcamaları artar, sindirim ve emilimde ise problemler meydana gelir. Kaşekside, vücutta görülen ağırlık kaybı mortalite ve morbidite riski ile doğrudan ilişkilidir. Hastaneye yatan kanser hastalarının %25'inde protein-enerji malnütrisyonu görülür.
Kanser tedavisi sırasında hastaların iştah durumu, besin alımı ve vücutta besinlerin emilimi etkilenmektedir. Cerrahi işlemde opera edilen bölgeye göre beslenme durumu etkiler. Cerrahi tedavi öncesinde hastaların mutlaka beslenme durumları değerlendirilmelidir ve postoperatif beslenme planı yapılmalıdır.
Kemoterapi alan kanser hastalarda beslenmeyle ilişkili, bulantı-kusma, diyare, disfaji, anoreksiya, tat-koku problemleri, kilo kaybı/artışı, yorgunluk ve oral mukozit gibi yan etkiler gözlemlenir.
Beslenme destek tedavisi, malnütrisyonlu ve yetersiz besleneceği düşünülen kanserli hastalara verilmesi uygundur. Beslenme desteği; Hasta yetersiz besin tüketiyorsa, 7 günden fazla süre boyunca besin tüketemeyeceği öngörülüyorsa veya >10 gün enerji alımı ≤%60 olması durumunda uygulanmalıdır. Besin yetersizliklerini önlemek, tedavinin yanıtımı arttırmak, yaşam kalitesini yükseltmek, morbidite ve mortaliteyi azaltmak tıbbi beslenme tedavisinin amaçlarıdır. Kanser hastalarında beslenme desteği üç yolla sağlanmaktadır; Beslenme danışmanlığı ve oral solüsyon kullanımı, paranteral beslenme ve enteral tüple beslenmedir.
Obez olmayan kanser hastalarında toplam enerji harcanması güncel vücut ağırlığı baz alınarak, yatağa bağımlı hastalarda 20-25 kal/kg/gün ve hareketli hastalarda ise 30-35 kal/kg/gün olarak hesaplanmaktadır.
Kanser hastalarının protein ihtiyaçlarının artması ile günlük protein gereksinimleri 1,2-2,0 gr/kg/gün olarak hesaplanmalıdır. En az 1g r/kg/gün olmalıdır. Yüksek miktarda protein alımı ise kanserle ilişkilendirilmektedir. Hayvansal kaynaklı proteinden zengin beslenmek, doymuş yağ ve enerji alımında da artışa neden olmaktadır. Yapılan çalışmalarda doymuş yağ tüketiminin artması ile meme, prostat, pankreas, kolorektal ve rahim kanseri ile arasında ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Glutamin kullanımı kemoterapi/radyoterapinin neden olduğu hasarı indirmede ve paranteral beslenme kaynaklı intestinal mukoza atrofisinin onarımında etkili olabileceği gösterilmektedir.
Kanser hastalarında insülin direnci nedeniyle kas hücrelerindeki glukoz oksidasyonu ve alımı bozulmuştur. Bununla beraber yağ kullanımı artmıştır. Kanser hastalarında yüksek yağ/karbonhidrat oranının faydalı olabileceği düşünülmektedir. Karbonhidrat alımı günlük protein dışında enerjinin %55-65'i, yağ miktarının ise %35-45'i olması gerekmektedir. Paranteral beslenmede karbonhidrat miktarı 5 mg/kg/dk'yi geçmemelidir.
Sebze, meyve, kurubaklagillerde ve tahıllarda karbonhidrat türü olan lif bulunmaktadır. Posa alımının yeterli miktarda olması bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayarak kabızlığı önler ve kolon-rektum kanserine yakalanma riskini azaltabilmektedir.
Balık yağının kanser üzerinde tedavi edici etkileri vardır. Konjuge Linoleik Asite (KLA) ise kansere karşı korutucudur ve vücut yağını azaltıcı etki göstermektedir. KLA, insan tümör hücrelerine karşı antioksidan özellik gösterir, triaçilgliserol birikimini azaltır ve obeziteye karşı olumlu etki gösterir. ESPEN, 'Kemoterapi alan ağırlık kaybı riski olan kanser hastalarında; İştah, besin alımı, vücut kas kütlesi ve vücut ağırlığını stabilize etmek/geliştirmek için balık yağı veya uzun zincirli omega 3 yağ asitleri ile suplementasyon kullanımını önermektedir (orta düzey kanıt). Doymuş yağ ve omega-6 yağ asidi tüketiminin yüksek olmasının meme kanseri ile ilgili doğrudan ilişkisi olduğu çalışmalarda gösterilmiştir.
Karotenoidlerin yapılarındaki konjuge çiğ bağ sayesinde antioksidan etki göstermektedir. Serbest radikallerin oluşumunu önler ve hücreleri oksidasyona karşı korur. Yeterli miktarda alımı kansere karşı olumlu etki göstermektedir.
C vitamini serbest radikal gidericidir. Kırmızı biber, limon ve turunçgiller C vitamininden zengindir. C vitamini tüketiminin artması mide kanserine karşı koruyucu etki gösterdiği çalışmalarda gösterilmektedir.
Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı'nın 2008 yılında yayınladığı çalışmada yeterli D vitamini düzeyiyle meme kanseri, sporadik kolorektal adenoma ve kolorektal kanser arasında ters ilişki olduğu belirtilmiştir.
Beslenme, kansere neden olan faktörlerin %35'ini oluşturmaktadır. Kanser metabolizması beslenmeyle etkilenebilmektedir. Beslenme alışkanlıkları, beslenme ve kanser arasındaki ilişkide önemlidir. Örneğin meyve, sebze ve süt ürünlerinin düzenli ve dengeli tüketimi kansere karşı koruyucu etki gösterirken, alkol, işlenmiş et ve doymuş yağ oranı yüksek besinlerin sık tüketimi kansere yakalanma riskini arttırmaktadır. Kanser üzerinde beslenmenin oldukça önemli bir yeri vardır.