Kudüs'ün Osmanlılar tarafından fethinin tarihi: 30 Aralık 1517.
Son Osmanlı askerinin Kudüs'ten çekilme tarihi: 9 Aralık 1917.
ABD'nin Kudüs'ü İsrail başkenti olarak tanıma tarihi: 6 Aralık 2017.
Tarih, pek çoğu gözden kaçan bu tür anlamlı rastlantılarla doludur. Bunların bir kısmı sadece bir 'rastlantı'dır. Bir kısmıysa şu anda ABD imparatorluğunu domine eden gücün kimi uygulamalarında gördüğümüz üzere bilinçli tercihlerin ürünüdür.
ABD'nin -iktidarda kalmak için her isteneni yapmaya elverişli, siyaset bilmeyen- Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz Çarşamba günü ABD'nin Kudüs'ü resmen İsrail'in başkenti olarak tanıdığını ve Tel Aviv'deki büyükelçiliği buraya taşıyacaklarını açıkladı. Önceki başkanların Kudüs'ü başkent olarak tanıma kararını seçim vaadi olarak kullandıklarını, ancak bunu yerini getirmediklerini söyleyen Trump, "Ben bugün bunu yerine getiriyorum. Bu kararın ABD'nin çıkarları doğrultusunda olduğunu, İsrail-Filistin barışı için de en doğru adım olduğunu düşünüyorum" dedi.
ABD yönetiminin, 1995'te alınan Kudüs Büyükelçilik Yasası'na göre İsrail'in, başkenti Tel Aviv'deki büyükelçiliğini zaten Kudüs'e taşıması öngörülüyordu. Ancak söz konusu yasa 22 yıldır -Bill Clinton, George W. Bush ve Barack Obama'nın başkanlık dönemlerinde- 'ulusal güvenlik' gerekçesiyle ertelenmişti.
Trump, seçimlerden önce 2016'nın Mart ayında güçlü Yahudi lobi grubu Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi'nde yaptığı konuşmada "Amerikan elçiliğini Yahudi halkının ebedi başkenti Kudüs'e taşıyacağız" demişti.
Bununla birlikte Trump'ın Kudüs'ü İsrail başkenti olarak tanıma kararını sadece seçim vaadi olduğu için uyguladığını düşünmek yanlış olur. Trump, seçim vaatlerini yerine getirecek kadar 'sözünün eri' biri olsaydı Fetullah Gülen'i çoktan Türkiye'ye iade etmiş, hatta Obama döneminin Suriye politikalarının aksini uygulayacağını söylediği için ABD'nin PYD ile ilişkisini kesmişti.
Demek ki bu kararı etkileyen başka parametreler var. Üstelik öyle güçlü parametreler ki bunlar, 'kullanışlı' statüsündeki Körfez liderleri de dâhil tekmil İslam dünyasında rahatsızlığa sebep olacak, tepki çekecek ve hatta Vatikan, AB ülkeleri, İngiltere, belki Rusya ve Çin'i de 'kaygılandıracak' böyle riskli bir kararın alınmasını sağlayabildiler. Gerçi Rusya tıpkı PYD politikasında olduğu gibi ABD'den bir adım öne geçmek için bu karara ses çıkarmayabilir. Putin'in daha önce Doğu Kudüs'ten 'İsrail'in başkenti' olarak söz ettiği de göz önüne alınırsa…
DÜNYADA TEPKİLERE YOL AÇTI
Her şeye rağmen ABD'nin kararının yalnızca İslam âleminde değil, dünyada da tepkilere de ya da en azından eleştirilere yol açtığı görülüyor. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler'den ABD'nin kararına karşı açıklamalar geldi. En sert tepkilerden birini Ankara gösterdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, karara karşılık 13 Aralık'ta İslam İşbirliği Teşkilatı'nı toplantıya çağırdığını açıkladı. Başbakan Binali Yıldırım, "Karar Türkiye Cumhuriyeti'ne göre yok hükmündedir. Filistin-İsrail barışı çabalarına ve Ortadoğu barış sürecine indirilmiş ağır bir darbedir. Bölgede Pandora'nın kutusu açılmıştır" dedi. Buna ek olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan dört parti ortak deklarasyona imza atarak girişimi reddettiğini duyurdu. (Gayrimeşru Kudüs kararı TBMM'yi bile konsolide ettiyse dünyayı birleştirmesi hayal değil!)
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi Fransa, "ABD'nin Kudüs kararını desteklemiyoruz" açıklaması yaptı. Avrupa Birliği, "Ciddi kaygılarımız var. Bölgedeki barış ihtimalleri üzerinde etkileri olacaktır" dedi. Bunun haricinde İran, Suudi Arabistan, Mısır, Katar, Ürdün, İngiltere ve dahi Vatikan'dan bile tepkiler geldi.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Trump'ın kararıyla Ortadoğu barış aracısı olarak güveni yerle bir ettiğini söyledi ve "Bu kararı tanımıyoruz, kınıyoruz, reddediyoruz" dedi. Kararın açıklanmasının ardından Filistinliler Gazze'de gösterilere başladı.
Kudüs; İslamiyet, Hıristiyanlık ve Musevilik açısından kutsal yerleri bünyesinde barındıran önemli bir şehir. Müslümanlar'ın kutsal mekânı Mescid-i Aksa ve Kubbet'üs Sahra'nın bulunduğu Harem-üş-Şerif, Doğu Kudüs'te. Şehir Yahudiler'in kutsal kabul ettiği Ağlama Duvarı'na ev sahipliği yapıyor. Hıristiyanlar içinse Kudüs, bu kentte bulunan Kutsal Kabir Kilisesi'nin Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği ve defnedildiği yer olduğuna inanıldığı için önemli.
YAHUDİ LOBİSİNİN ROLÜ VAR
ABD'nin imparatorluk olarak bir gerileme sürecinin içinde olduğu görülüyor. Bu süreçte ABD siyasetindeki hâkim güç -bu, çoğu zaman Pentagon oluyor- Trump'a her istediğini yaptırıyor. 'Devrilmemeye çalışan' Trump ise Pentagon'un taleplerine olduğu gibi Yahudi lobisinin, Evanjelistler'in taleplerine de karşılık vermemezlik etmiyor. Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma kararında Yahudi sermayesinin ve Evanjelistler'in rolüne değinmeden önce Evanjelizm'in ne olduğuna ve Trump'ın neden Evanjelistlerce desteklendiğine bir bakalım:
Evanjelist kelimesi Yunanca'da 'iyi haberleri paylaşan kimse', 'müjdeci' anlamına geliyor. Evanjelizm, 19. yüzyılda ortaya çıkmış olmakla birlikte 20. yüzyıl, hatta 21. yüzyılın içinde bulunduğumuz kısacık diliminde temayüz eden bir Hıristiyan tarikatı. (Aslında mezhep olarak nitelendirmek daha doğru.) Tarikatın temelleri İngiliz vaiz George Whitefield (1714-1770), İngiliz teolog John Wesley (1703-1791) ve Amerikalı filozof ve teolog Jonathan Edwards (1703-1785) tarafından atıldı.
Evanjelist hareket, ilk önce Hıristiyan din otoriteleri tarafından dikkate alınmasa da, şu anda Hıristiyanlık'ın güçlü bir kolu. 1950 yılında Evanjelistler'in sayısı 4 milyon iken şu anda sadece ABD'de yaklaşık 80 milyon nüfuslarının olduğu iddia ediliyor. Bu rakam abartılı gelebilir, ancak güvenilir kaynaklara göre ABD nüfusunun 30'u Evanjelist. Bu da yaklaşık 80 milyon hesabını doğrular nitelikte. Evanjelizm'i diğer Hıristiyan tarikatlarından ayıran önemli özelliklerden biri 'agresif misyonerlik' anlayışını benimsemiş olması.
İddialara göre her gün yaklaşık 52 bin kişi Evanjelist oluyor. Bu ilerleyişle Evanjelistler'in 2050 yılında tüm Hıristiyan nüfusunun yarısına ulaşmayı planladıkları belirtiliyor.
Evanjelizm kelimesi, bütün Mesihçi akımların isimleri gibi Antik Yunanca'dan geliyor. Evanjelistler'e göre dünya, iyi ile kötü arasında yapılacak son büyük savaşla, yani Armageddon'la bir refah sürecine girecek. Mesiyanik, sapkın Kiliazm inancında da aynı düşünce var. Kiliazm, Hazreti İsa'nın ikinci kez yeryüzüne geldiğinde adalet, eşitlik ve refahın hâkim olduğu bin yıllık bir hükümdarlık kuracağına yönelik ezoterik inanışın adı. Eski Yunanca'da bin anlamına gelen 'Khilias' kelimesinden türemiş.
Evanjelistler'in inanışlarına göre dünyanın bir gün tamamen Evanjelist olması için Müslüman topraklarına da girilmesi gerekiyor! Bu inanışa göre bütün Museviler de bir gün İsrail'e dönüp Evanjelist olacaklar ve dünya üzerinde yeni bir dönem başlayacak! Evanjelistler, Armageddon'dan önce bütün Museviler'in İsrail'e dönmesi gerektiğine inanıyorlar.
TRUMP EVANJELİSTLER'İN İZİNDE
Bu noktada Evanjelistler ile İsrail devletinin Kudüs'ü başkent yapma planı örtüşüyor. Dolayısıyla Trump'ın provokatif Kudüs kararında Yahudi lobisinin olduğu kadar Evanjelistler'in de rolü var. Trump'ın çevresinde Evanjelist danışmanlar bulunuyor. Bunlardan biri Tanrı'nın Trump'a Kuzey Kore Lideri Kim Jong Un'a saldırma yetkisi verdiğini öne sürecek kadar izandan yoksun olan Robert Jeffress.
Evanjelistler'in neden Trump'ı sevdiğini anlamak için The Guardian'da 5 Eylül
2017'de yayınlanmış Josiah Hesse imzalı makaleye bir göz atalım. 'Donald Trump aziz değil, ama Evanjelikler'in onu neden sevdiğini biliyorum' başlıklı bu yazıda Trump ile Evanjelistler'in stratejilerinin (iç siyasetteki stratejiler bunlar) şu üç noktada örtüştüğü belirtiliyor: Liberal ekonominin güçlendirilmesi, vergilerin azaltılması, göçmenlerin ülkeden çıkarılması… Makalede Evanjelistler'in Trump'ın gerçek bir Hıristiyan olmadığını bile bildiği, ancak onunla pragmatik gerekçelerle işbirliği yaptığı da belirtiliyor.
New York Times Gazetesi ise, Trump'ın Kudüs kararında Evanjelistler'in yanı sıra elbette Yahudi lobisinin de rolünün olduğunu yazdı. Gazeteye göre ABD'nin en büyük kumarhane şirketi olan Las Vegas Sands'in Musevi patronu Sheldon Adelson (Evet Trump'ın Kudüs kumarında bir kumarhanecinin de rolü var), Trump'tan 'Kudüs başkent olarak kabul edilecek' sözünü başkanlık koltuğuna oturmadan önce almış ve bunu Amerika Siyonist Organizasyonu Başkanı Morton Klein'e iletmiş. Gazete, Adelson'ın Trump'ın kampanyasına 20 milyon dolar bağışta bulunduğunu da hatırlatıyor.
Trump'ın Musevi damadı Jared Kushner'in bu karardaki rolüne ilişkin görüşler ise muhtelif. New York Times'a göre Kushner, Washington yönetiminin, bölgede ilişkileri oturtmadan elçiliği taşımasının gösterdikleri çabaları baltalayabileceğini düşünüyordu. Adelson ve İsrail yanlıları, Trump'a baskı yaparak onun bu görüşü dikkate almamasını sağladılar. Bir başka iddiaya göre ise Kushner Kudüs planının bizzat sorumlusu.
Kim ne derse desin ateşe benzinle giden Kudüs'ü kararının Trump'a içeride biraz daha vakit kazandırdığı ve kendisini devirme planlarını en azından bir süreliğine boşa çıkardığı söylenebilir. Ne var ki dış dünyada süreç Trump ve dahası ABD açısından tam tersine işleyecek. Bu süreçte yine kilit konumdaki ülke, karara ilk andan itibaren itiraz eden Türkiye olacak.