Sabır ve özen isteyen bir sinema yapıyor Nuri Bilge Ceylan. Tıpkı birçok yaratıcı yönetmen gibi. Bunun için Cannes Film Festivali, yenilikçi, cesur ve bağımsız düşüncelerle film yapan yönetmenlere verdiği Altın Koç (Carrosse d'Or) ödülünü bu yıl Nuri Bilge Ceylan'a sunacak. Ki bu ödülün daha önce Clint Eastwood, Nanni Moretti, Jim Jarmusch, David Cronenberg ve Cafer Panahi gibi sinemacılara verildiğini bilmek, bu coğrafyadan bir insan olarak bize gurur veriyor. "Peki Ceylan'ın yenilikçiliği, bağımsızlığı, cesareti nedir?" diye sorsanız; bu soruların cevabı, aslında geçtiğimiz perşembe günü İstanbul Film Festivali kapsamında verdiği Sinema Dersi'nde anlattıklarında gizli. Söyleşi vermeyi pek de sevmeyen biri olarak tanınan Ceylan, yeni çekeceği filmin bir kış filmi olacağının müjdesini verip, sinemasını anlattı.
AMATÖR OYUNCULAR ÇOK NAZLI
Oyuncu yönetimi de benim için büyük bir sır. Sette atmadığımız takla kalmıyor. 'Tam olarak oyuncudan bunu istiyorum, şunu almak için uğraşıyorum' gibi bir durum yok. Kafamızda, ne olduğunu bizim de bilmediğimiz belli bir gerçekliğe ulaştığımız hissi oluşması gerekiyor. İnandırıcı gelmedikçe 'bir sorun var' duygusu yaşıyorsunuz. Bu sorunu bulmaya, çözmeye uğraşıyorsunuz. Enerjimin çoğu, sette oyunculara gidiyor. Her oyuncu başka bir dünya. Bunun için her oyuncuyla için farklı bir yöntem yaratmak gerekir. Eskiden diyalogları kabaca yazardım. Son zamanlarda daha detaylı yazmaya çalışıyorum. Oyunculardan diyalogları ezberlemelerini istiyorum artık. Bu yüzden profesyonel oyuncularla çalışmaya yöneldim. Amatörlerle çalışmak çok zordur. Diyaloglar ağızlarına oturmaz. Hep sorun çıkar. Bir de çok nazlı oluyorlar. Çünkü tutku yok. Profesyonellerle çalışırken, 50 tekrar yapıyorum, oyuncu sesini çıkarmıyor. Onların bu sevgisine de hayran kaldım."
YURTDIŞINDA FİLM ÇEKMEM
"Taşra iyi bildiğim bir yer. İki yaşında gittim, dördüncü sınıfı bitirene kadar Çanakkale'de kaldım. Yazları da gittim sonra, hatta 16 yaşımda taşrada âşık oldum. 'Neden taşrada geçen filmler çektim?' derseniz, ilk filmlerimde iyi bildiğim yerleri anlatmak istedim. Şehir de ilgimi çekiyor. Ben her yerde film çekerim aslında, bir tek yurtdışında çekmem. Çünkü çekeceğiniz şeyin detaylarını, nüanslarını çok iyi bilmelisiniz. Yurtdışında bu benim için imkansız gibi görünüyor."
ELMA SAHNESİ İNSANLIK METAFORU
"Bir Zamanlar Anadolu'da filmindeki elma sahnesi, senaryoda yoktu. Setimizde, dizilerde çalışan oyuncular olduğu için, haftada iki gün mola veriyorduk. Dolayısıyla, boş vaktimiz oluyordu. Böyle bir vakitte dolaşırken, gerçekten ağaçtan bir elma düştü, yuvarlanıp aşağıdaki dereye düştü. Sonra bu yuvarlanmanın, filmin metaforu olabileceğini, hatta giderek insanlığın metaforu olabileceğini düşündüm. Sanat yönetmeninden çürük elma istendi. Tabii tam istediğim çürük elma yapılamadı, ama görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki, olağanüstü bir şekilde bu sahneyi çekti. Herhalde 30 kere falan çektik, onu da söyleyeyim."
KURGU BENİM İÇİN ÖNEMLİ
"Kurgu, her sinemacı için ayrı anlam taşır. Mesela Bela Tarr için hiç önemi yok. Zaten 15 plan çektiği için, 2.5 saatte bitiriyormuş kurguyu. Ozu'da da çok önemli değildir kurgu. Çünkü o da aynen yazdığı gibi çekerdi filmi. Kurguyu da başkasına emanet edebilirdi bu yüzden. Benim içinse önemli. Çünkü ben senaryo aşamasından itibaren bir arayışa giriyorum. Bu arayış sette de devam eder. Ama sette hızlı olmak gerek. O yüzden emin olabileceğiniz tek yer kurgu masası. Ama orada da iş işten geçmiş olduğu için, kurguya alternatifli girmeyi severim. Alternatifli çekmek, başka türlü de iyi geliyor. Bazen hiç aklınıza gelmeyen bir etki yaratabiliyorsunuz. Sette çekim yaparken, bir kuşku düşer içime. Çektiğim şeyin tam tersini çekerim. Üzüntülüyken örneğin, bir de sırıtan versiyonunu çekerim oyuncunun ve inanılmaz bir sonuç elde edebilirim. Çünkü gerçek hayatta da insanlar böyledir. Bir durum karşısında tam tersi tepki verebilirler."