Aklımdan geçen cümleyi, FOX'un Çalar Saat'ine mesaj gönderen bir izleyici dile getirdi: "Biri, nikahına 12 gün kala şehit olmuş. Diğeri terhis olduğu gün. Öldürmeden önce seçiyorlar sanki..."
Zırhlı aracın içinde alçakça kurulan mayın pususuna düşerek üç arkadaşıyla birlikte şehit olan özel harekat polisi Savaş Yıldırım, meğer 12 gün sonra evlenecekmiş.
Ailesi düğün hazırlıkları yaparken, evlatlarının şehit haberini alıyor.
Eski bir özel harekatçı olan babası, oğlunun cesedini o paramparça olmuş aracın içinden kendi elleriyle çıkarıyor...
22 yaşındaki er Doğan Acar ise terhis sevincini yaşıyordu.
Hatta geride bıraktığı sevdiceğine, arkasında 'Hani bitmezdi?' yazan tişörtüyle çekilmiş fotoğrafını göndermişti.
Annesi Fatma Doğan ise, o gün askerden dönecek 22 yaşındaki oğlu için onun en sevdiği yemekleri hazırlamış, heyecan ve özlemle oğlunu beklemeye koyulmuştu. Ama onun yerine eve subaylar ve ambulans gelince dünya başına yıkıldı. Annenin o acı haberi aldığı an, haber bültenlerine yansıdı. Şehidin ağabeyi de yıkılmıştı. Çünkü askere gitmeden önce hatlı minibüste şoförlük yapan kardeşine sürpriz yapmak için ona yeni bir araç satın almıştı... Şehitler ölmez, vatan bölünmezdi ama öncelikle 'hayaller' ölüyordu işte... Bir şehitle beraber koca bir ailenin umutları, mutluluğu, yaşama sevinci toprağın altına gömülüyordu.
Özel harekatçı polisin ağabeyi, gözyaşlarını silerken şöyle diyordu: "Boşuna sevinmesinler.
Onları güldürmeyeceğim.
Kardeşimin öldüğüne değil, düğün yapamadığına ağlıyorum ben..."
Kim ne derse desin, ben bu 'kalleşleri sevindirmemek için ağlamama' olayına bir anlam veremiyorum. 'Hayat devam etmeli. Biz yaşantımıza her zamanki gibi devam edelim.
Neşemizi bozmayalım. enseyi karartmayalım ki onlar sevinmesin' diyenlere de...
Niye gözyaşlarımı içeriye akıtacak, haykırışlarımı boğazıma düğüm edecekmişim ki?
Onlar sevinmeyecekmiş! Pöh!
Yahu benim evladımı, canımı, ciğerimi söküp aldıktan sonra sevinse ne olur, sevinmese ne olur... Yakalasam 'öldürmeyi' düşüneceğim adamı 'güldürüp güldürmemeyi' mi düşüneceğim o anda!
Karısı ve çocuklarının gözü önünde çapraz ateşle şehit edilen binbaşının eşinin kameralar önündeki hali gözlerimin önünden gitmiyor. Acı öyle bir boyut kazanmıştı ki, adeta sevince dönüşmüştü. "Ben çok şanslıyım. Ben yiğidimi şehit verdim, kimseye nasip olmaz" diyordu gülümsemeye çalışan dudaklarının arasından...
Bu nasıl katmerli bir hüzün, nasıl dayanılmaz bir acıydı ki; en 'insani' tepkileri bile bu kadar değiştiriyor, uzman psikologların bile kolay kolay izah edemeyecekleri böylesine travmatik bir tepkiye dönüştürüyordu.
Yaslı analar, babalar, kardeşler, eşler; ağlamaktan geri durmayın!
Çünkü ben öyle yapıyorum.
Gözyaşlarınız ya da gülücükleriniz onların umurunda olsa, elleri tetiğe gider miydi zaten...