Çeşme Marina'yla karşılıklı selamlaşan Çeşme Kalesi'nin önünde, Cezayirli Hasan Paşa'nın yanında aslanıyla görüntülendiği bir heykeli vardır.
Ucube değildir; zararsız, kendi halinde bir sanat eseridir.
İşte biz İzmirliler'in, çocukluğumuzda her birimizin, o aslana bir şeyler yediriyormuş gibi yaparken ya da yelelerini severken veya ne bileyim, Hasan Paşa'nın mahdumu-refikası rolü yaparken falan çekilmiş bir fotoğrafı vardır.
Uzun yıllar boyunca da Çeşme Kalesi civarı ve Çeşme merkezin, bizim için başka bir numarası olmamıştır zaten.
Sevimsiz, soğuk, 70'lerde donmuş kalmış, köhne bir turizm anlayışının etkisinde, sezon boyunca zorunlu haller dışında uğranılmayan bir yerdi burası.
ŞAHANE BİR MARİNA
Ve sonra yıllardır olması gereken gerçekleşti ve Çeşme en sonunda şahane bir marinaya kavuştu.
Böylece merkezin o kaderine terkedilmiş hali, makus kaderi de değişmiş oldu.
Bize de eğlence çıktı tabii...
Artık Çeşme'de gidecek bir kapımız daha oldu. Marinaları oldum olası sevmişimdir zaten.
O yelkenlileri, fazla görgüsüz işi olmadıktan sonra o motoryatları, çevreye hakim olan beyaz-lacivertaçık mavi renk kombinasyonunu vs. gördükçe içim açılır, gönlüm ferahlar.
Bu arada, marinanın Çeşme merkeze bir katkısı da otelciliğe oldu.
SÜLÜMAN BURADA KALMIŞ
Mesela tarihi kervansaray içine bir butik otel yapıldı ki, ben görünce gözlerime inanamadım.
Bildiğin 16'ıncı yüzyıl yapısı içinde konaklıyorsun. Kanuni Sultan Süleyman vakti zamanında burada kalmış diyorlar. Zaten otelin tam adı da bu; Kanuni Kervansaray...
Bir padişah süiti yapmışlar, aman aman akıllara zarar. İçinde at koştur, bir de lüks içinde boğul.
Ben burada kalmadım tabii de geçenlerde marinaya gittiğimizde; ne zamandır adını duyuyorduk, bir uğrayalım dedik.
Günübirlikçi turistler misali, tarihi eser gezer gibi ağzımız bir karış açık oteli gezdik. Kervansarayın tarihi hikayesini falan öğrendik, gerçekten enteresan.
ŞEKİL DEĞİŞTİ
Marina'nın Çeşme'ye tek kazancı sadece böyle yeni konsept oteller olmadı tabii...
Eskiler de donup kaldıkları 70'lerden sıyrılıp kendilerine bir çekidüzen vermeye başladılar. Şimdi bir de çarşı içindeki pavyonvari köhne barlar, hiçbir özelliği olmayan, Çeşme'ye dair hemen hiçbir ürünün satılmadığı sıradan dükkanlar, uyduruk hediyelik eşyacılar, çakmacılar, aynı şekilde silkelense, kendine gelse... Çeşme esnafı biraz daha güleryüzlü ve sıcak olmayı denese...
Çarşıda yürüyen kadınlara yiyecek gibi bakılmasa, hatta laf atılmasa...
En ufak bir şey satın aldığında insana 'ulen acaba kazık mı yiyorum?' hissini yaşatmasa...
Çok iyi olur!
Çünkü artık Çeşme'nin kimliği de, şekli de, gömleği de değişti.
Bu değişimin gerisinde kalanların, ayak uyduramayanlarınsa ayakta kalma şansı kalmadı.
Ve ben size söyleyeyim; orada eskilerden görmek istediğimiz tek yadigar, çocukluğumuzdan kalan tek anı; Cezayirli Hasan Paşa ve aslanı!