Şu insanoğlu çok nankör anacım. "Al sana şol cennetin ırmakları" desen, ya suyun debisini beğenmez, ya akış yönünü.
Hiçbir şeyle tatmin olmaz ya yeri dardır, ya yeni...
Hayatımızın en uzun, en sıkıcı, en inatçı kışını yaşamışız, şimdi "Of çok sıcak, aman bunaldım, yok terledim..."
Şikayet şikayet üstüne.
Ben henüz ağzımı açıp "Gık" demiyorum. O kadar yolunu gözlemişim.
Hatta sıcaktan şikayet edenlere "Valla ben durumdan çok memnunum. Hatta Hadi Ilıca Büyük Plaj'a gidelim, siz beni sıcak kumlara gömün. Tam öğlen 12'de gidelim ama. Elime de sıcak tarçınlı sahlep verin. Şöyle mafsallarım gevşesin, içim ısınsın" diyorum.
Çünkü güneşi küstürmekten korkuyorum.
Yine zamansız gider mider!
NASIL OLUYOR DA OLUYOR?
Gerçi insanlar da bir yerde haklı... 'Baharı görmeden yaz geldi geçti' olacak bu sene.
Şöyle ağız tadıyla bir bahar coşması, gönül yayı gevşemesi, âşık olmalıyım tribi yaşayamadı ki kimsecikler... "Üşüyoruz, donuyoruz, güneşi özledik" derken, ortam ılınmadan doğrudan cehennem sıcağına bağladı.
Bu arada bazı bilimsel gerçekler benim için sittin sene esrarengiz bir durum olarak kalacak, onu da söyleyeyim.
Aklım basmıyorsa basmıyor.
Zorlamıyorum, "Allah'ın hikmeti işte" deyip geçiyorum.
Mesela, işte insanların bahar aylarında hormonal ve duygusal bir patlama yaşamasının nedenini bir türlü tam olarak anlayamıyorum.
Hani bilim insanları söylüyor ya "Hava ısınıp güneş yüzünü gösterince D vitamini oradan girip buradan E olarak çıkıyor da ondan öyle oluyor" falan diye...
İşte yine de mevsim değişikliğiyle âşık olma isteğinin arasındaki bağı bana bir türlü tam olarak anlatamıyorlar.