Farklı olmak istiyoruz, sanki mutluluğun sırrı farklı olmaktaymış gibi... Aksilik bu ya; gerçekleşe gerçekleşe imkansızlar da sıradanlaştı. Yok yok, biz başka olmak istiyoruz. En özel, en dikkat çeken, en takip edilesi... Bi' şey olmak istiyoruz ama o şey ne? Biri olma çabasındayız ama niye? Olduğumuzdan memnuniyetsiziz işte... Halimize uyanan üreticilerin son numarası, her haltı kişiye özel yapmak. Böylece tüketici olarak havaya girip 'sadece bana özel' coşkusuyla duruma balıklama atlıyoruz. Farklı olmaya can atıyoruz çünkü.
MÜZİKTE DE DURUM AYNI
Misal geçen gün Bebek'te karşılaştığım bir arkadaşım, kolumdan tutup 'Mutlaka görmelisin, bayılacaksın' ısrarıyla, beni bir apartmanın ikinci katına götürdü. İtalya'dan gelen bir tasarımcı, kişiye özel ceket tasarlıyormuş. Kumaşlar, modeller, düğmeler, armalar, lar da lar... Sen istediklerini seçiyorsun, o tasarlıyor ve türünün tek örneğini alıp çıkıyorsun.
Spor deseniz, o da aynı kıvamda... Artık spor salonuna üye olup ortak hizmetteki spor hocalarından faydalanmak demode. 'Bir gün herkesin özel spor hocası olacak' başlığı altında özel salonlar ve size özel hizmet veren hocalar cirit atıyor. Beslenme de özele kaydı. Yok artık öyle 'Ekmeği, şekeri kestim, gece geç yemiyorum' beslenmesi. 'Bana ne iyi geliyor?' endişesi tavan yapmış durumda. Kimi süt ürünlerini kesiyor, kimi vejetaryen oluyor, kimi evde badem sütünü kendi yapıyor, kimisi kişiye özel yemek paketleri alıyor.
Alışverişte de durum farksız... Her köşebaşına üç moda tasarımcısı düşen şehrimiz İstanbul'da; ayakkabıdan botlara, ceketlerden kazaklara, çantalardan elbiselere kadar her şeyde 'kişiye özel'lik söz konusu. Bitmedi... Bahtına ne çıkarsa izlenen televizyon da yerini kişisel televizyonlara bıraktı. Bkz: Netflix. Sevdiğin türlere ve dizilere göre sana öneriler yapıyor akıllı bıdık! Youtube da farksız; kanallara abone olup kendi âlemini yaratıyorsun.
Müziğe gelince, orada da devam... Spotify, Tidal, Apple Music ile kendi playlist'ini oluşturuyorsun, onlar da sana beğendiğin müzik tarzına göre önerilerde bulunuyor.
Gece kulüpleri ve kafeler ufalıyor; mahalle aralarına, apartman altlarına taşınıyor. Basit, farklı, samimi, ev hissi uyandıran mekanlar ardı ardına açılıyor ve büyük kulüplerin, restoranların fişini çekiyor.
Sosyal medya da sana kendi medyanı yaratma ve yayınını yapma imkanı sunuyor. Maksat tüketiciyi özel hissettirmek yani. Offf Allah'ım! Aslında hiçbir devirde kendimizi böylesine yalnız ve sıradan hissetmemiştik değil mi?
Ne acayip, a acayip!
Peki bu her haltın özelleştirildiği, kişiselleştirildiği dönemde, gönül ilişkilerimizin naftalin kokan ve genele abanan hali ne olacak? Erkeklerin tepkileri, kadınların beklentileri yine değişmiyor, iyi mi? 'Her ilişki kendine özel' diyoruz ama bildik sahnelere imza atmaktan geri duramıyoruz. Başlangıç, gelişme ve sonuç değişmiyor.
KLİŞELERE DEVAM EDİYORUZ
Ceketini bile kendine özel yaptıran akıllı telefon insanı; en samimi, en yakın ilişkisini klişelere göre yaşamaya devam ediyor. Karşılıklı yepyeni bir bakış açısı inşa edilemiyor. Peşinden koşan erkek, çok ilgilenen erkek, ilgisizleşen erkek, umursamayan erkek, kıskanç erkek, kabalaşan erkek akışına; nazlı kadın, eğlenceli kadın, mutlu kadın, endişeli kadın, üzgün kadın, komplo teorileri üreten kadın, sabırlı kadın, dırdırcı kadın, mutsuz kadın ve sessiz kadın akışı eşlik ediyor.
Sabır katsayısı yüksek kadın ipi göğüslüyor, sonundakini zafer zannederek... Oysa ki gözlerin ışıldamıyorsa, yok öyle bir zafer.
Bizim kafelerden, elbiselerden, spor hocalarından önce, ilişkilerimize özel ve bizden doğru bakmamız gerekiyor. Hem de acilen...
Yoksa elden gidiyor eldeki, geliyor yenisi, o da gidiyor, bir daha ve bir daha... Kişiye özel devrinde, ölümüne yalnızlaşıyor kişiler.